Halil Beydes
Hakkında
1291’de (1874) Filistin’de Celîle bölgesinde yer alan Nâsıra’da (Nazereth) hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Halîl İbrâhim es-Sabbâğ adıyla da bilinir. Amcasının dönemin ünlü şahsiyeti Beydes’e benzemesinden dolayı aile Beydes lakabıyla anılır. Kumaş ticaretiyle uğraşan babası otuzlu yaşlarda öldü. Halîl’in bakımını önce ninesi, ardından amcası üstlendi. Edward Said’in babasının kuzeni olan Halîl Beydes ilk eğitimine Nâsıra’daki Rus Ortodoks Okulu’nda başladı. Ardından Nâsıra’da yeni açılan ikinci kademe Rus Öğretmen Okulu’na kaydoldu. Altı yıl devam ettiği bu okuldan mezun olduktan sonra 1893-1908 yılları arasında Suriye, Filistin ve Lübnan’daki pek çok Rus okulunda görev aldı, başta yöneticilik olmak üzere değişik görevler yaptı. Yine bu süreçte Rusça’sını ilerletmek için çaba harcadı. İdareciliği sırasında aynı okulda öğretmen olarak çalışan Edâl adlı bir hanımla evlendi.
Beydes, Suriye ve Lübnan’da geçirdiği on beş yılın ardından II. Meşruiyet’in ilânından (1908) sonra Filistin’e döndü. Yaklaşık üç yıl Hayfa’da kaldı, bu süre içinde Arap dünyasında ilim ve kültür çevrelerinde de büyük itibar gören en-Nefâʾis gazetesini çıkardı. 1911’de ailesi ve akrabalarının isteğiyle öğretmenliği bıraktı ve patrikhânede Ortodoks grubunu temsil etmek için Kudüs’e taşındı. Kudüs’teki ikameti sırasında bu dönemde artan milliyetçilik hareketlerine katıldı. el-Ehrâm, el-Muḳaṭṭam gibi Mısır gazetelerinde Türkler’in Araplar’a âdil davranması gerektiğine dair yazılar kaleme aldı. 10 Haziran 1916’da Osmanlı Devleti’ne karşı başlatılan büyük isyan esnasında idama mahkûm edilince Kudüs’teki Ortodoks patriğine sığınarak idamdan kurtuldu. Beydes’in tepkisi Osmanlı Devleti’nden sonra Filistin idaresini üstlenen İngilizler’e karşı da devam etti. Kalemi gibi hitabeti de çok etkiliydi, konuşmalarında özellikle manda ve siyonist düşüncesine karşı çok sert ifadeler kullandı. Nisan 1920’de Kudüs’te Nebî Mûsâ gösterilerinde bir yürüyüşe katıldı ve burada Filistin topraklarında bir yahudi devletinin kuruluşunun önünü açan Balfour Deklarasyonu’nu (1917) sert dille eleştiren bir konuşma yaptı. Onun konuşmasının ardından galeyana gelen halk yahudilere saldırdı. Taraflar arasında çıkan çatışmalar sonunda çok sayıda insan öldü. Bu olaylar üzerine Beydes, İngiliz kuvvetleri tarafından tutuklandı. Önce idama, daha sonra on beş yıl hapse mahkûm edildi. Ancak yahudi asıllı İngiliz Herbert Samuel’in temsilci olarak bölgeye gelmesi üzerine aralarında Halîl Beydes ve Mûsâ Kâzım el-Hüseynî’nin de yer aldığı siyasî tutuklular serbest bırakıldı.
Filistin meselesi konusunda gayret gösteren ve Filistinliler’in millî bir kimlik oluşturmasına önemli katkılar sağlayan Beydes, tahliyesinin ardından kendisine Eğitim Genel Müdürlüğü’nde görev teklif edilmesine rağmen sömürge idaresi altında çalışmayacağını söyleyerek teklifi reddetti ve en-Nefâʾis’i tekrar çıkarmaya başladı. Burada mahkeme ve tutukluluk süresinde yaşadıklarını kaleme aldı. Aynı zamanda Kudüs’teki İngiliz Mutrân Okulu’nda Arap dili ve edebiyatı dersleri verdi. 1945’te emekliye ayrıldıktan sonra Kudüs’te eski yazma eserlerle ilgili çok zengin bir kütüphane kurdu. Fakat yahudiler, 15 Mayıs 1948’de Filistin topraklarını işgale ve Filistinliler’i öldürüp yurtlarını yağmaya başlayınca Kudüs yakınlarındaki Silvân’a sığınmak zorunda kaldı. Buradan Amman’a gitti, ardından ailesiyle buluşmak için Beyrut’a geçti. 9 Şubat 1949 tarihinde öldü. Halîl Beydes, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren modern Filistin edebiyatının gelişimine büyük katkı sağlamış ve beş ana dalda eser vermiştir.
Beydes’in yaptığı en önemli çalışmalardan biri oldukça zor şartlar altında en-Nefâʾis gazetesini çıkarmış olmasıdır. Onun gazetesinin genel anlamda modern Arap edebiyatı üzerinde, özelde ise Filistin edebiyatının gelişmesinde çok büyük katkısı olmuştur. Karşılaştığı engellere rağmen gazetesini yaşatmak, sürekli geliştirip yenilemek amacıyla büyük gayret sarfetmiştir. Bu gazetenin modern Filistin edebiyatına olan katkıları şu şekilde özetlenebilir: Gazete çoğunlukla Rusça’dan, zaman zaman da Avrupa edebiyatından yapılan çevirilerin yayımlanabileceği bir yer olmuştur. Rus edebiyatından pek çok başyapıtı ilk defa Beydes Arapça’ya çevirmiştir. Bu anlamda gazetesi, XX. asrın ilk yıllarında modern Arap edebiyatındaki tercüme hareketinde çok önemli rol oynamıştır. Beydes Rusça dışında İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtalyanca’dan da Arapça’ya çeviriler yapmış, bazı Arapça metinleri de Rusça’ya çevirmiştir. Bu arada, hem Arap dünyasından hem diğer ülkelerden aralarında Iraklı Ma‘rûf er-Rusâfî, Lübnanlı Halîm Dammûs, Suriyeli Kistâkî el-Himsî, Lübnanlı Vedî‘ el-Bustânî’nin yer aldığı pek çok yazarın ilgisini çekerek modern Filistin edebiyatı kadar modern Arap edebiyatının da gelişimini hızlandırmıştır. Beydes, metinleri çevirirken Arap okuyucularının beklentisini karşılayabilmek için orijinal metinde büyük değişimler yapmaktan çekinmiyordu. Arapçalaştırma adı verilen bu çevirilerde metinleri âdeta yeniden yazıyordu. Arapçalaştırma, XIX. asrın sonu ile XX. asrın başlarında Arap okuyucuları ile Batı edebiyatı arasında bir köprü vazifesi görmüş, bunun ardından gelen adım ise bağımsız yazarlık olmuştur.
Başlangıçta tamamen çeviriyle uğraşan Beydes, daha sonra orijinal hikâye ve romanlar yazmaya yönelmiştir. Nitekim ilk edebî eseri olan el-Vâris̱ (1920) adlı romanını yayımlayıncaya kadar 1898-1914 yılları arasındaki on altı yıl boyunca Batı edebiyatından romanlar çevirmiştir. Bu da yaptığı çevirilerin Beydes’in edebî kimliğinin gelişimi üzerindeki etkisine işaret etmektedir. el-Vâris̱’te sosyal konular ve aşk ele alınmıştır. Beydes’in Arap-İsrail ilişkilerini işlediği tek eseri bu romanıdır ve estetik değerden ziyade tarihî bir değere sahiptir. Romanın her okunuşunda akılda romanın konusu etrafındaki olaylarla ilgili birçok soru oluşmaktadır. Eserdeki olay örgüsü iki geleneksel rakip olan iyi ile kötü üzerine oturmaktadır. Romandaki karakterlerin, mağdur Araplar’ın temsil edildiği iyi ve bütün yahudilerin temsil edildiği kötü olarak ikiye ayrılması bütün konuyu naif bir genelleme üzerine kurmaktadır. Bu temsillere bağlı kalınmadan roman tarihî bağlamda değerlendirildiğinde, I. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasındaki dönemde Filistin’de roman yazıcılığı konusunda yapılmış ilk denemelerden biri olması bakımından bir değer taşıdığı görülür. Bu eserin yanı sıra Beydes kısa hikâyelerden meydana gelen iki kitap daha yayımlamıştır. Bunlardan ilki Dîvânü’l-fükâhe’dir (Kahire 1924) ve edebî, tarihî, aşk ve sosyal konulu yirmi dört hikâyeden oluşmaktadır. İkincisi Mesâriḥu’l-eẕhân olup (Kahire 1924) benzer şekilde hayatın gerçekleriyle ilgili edebî, estetik ve kurgusal hikâyelerden meydana gelmektedir. Bunların dışında Beydes’in kayıp altı eserinin daha bulunduğu belirtilir.
Diğer bazı eserleri de şöylece sıralanabilir: el-ʿİḳdü’n-naẓîm fî aṣli’r-Rûsiyyîn ve iʿtinâḳıhimi’l-imâni’l-ḳavîm (Lübnan 1897), Ḥafelâtü’t-tetvîc (Beyrut 1898), el-Ḳuṣûrü’d-dârice (Beyrut 1898), el-Ḳuṣûrü’l-ʿaşriyye (Beyrut 1898), el-ʿİḳdü’s̱-s̱emîn fî terbiyeti’l-benîn (Lübnan 1898), Mirʾâtü’l-muʿallimîn (Beyrut 1898), er-Ravżü’l-muʾnise fî vaṣfi’l-arżi’l-muḳaddese (Beyrut 1899), Târîḫu’ṭ-ṭayarân (Kahire 1912), ed-Düvelü’l-İslâmiyye (Kudüs 1912), Riḥle ilâ Sînâ (Beyrut 1912), Derecâtü’l-ḥisâb (I-II, Kudüs 1913), Derecâtü’l-ḳırâʾe (I-VI, Kudüs 1913-1921), Mülûkü’r-Rûs (Kudüs 1913), Ümemü’l-Balḳan (Kudüs 1914), Tesrîḥu’l-ebṣâr fîmâ taḥtevîhi bilâdünâ min âs̱âr (Kudüs 1920), Târîḫu’l-Ḳudüs (Kudüs 1922), Muḫtârü’l-beyân ve’t-tebyîn (Kudüs 1924), el-Kâfî fi’ṣ-ṣarf (Kudüs 1924), el-ʿArab: Ebṭâlühüm ve eşheru ḥavâdis̱ihim (Kudüs 1942) (diğer çalışmaları ve eserleri için bk. Essays in Arabic Literary Biography, s. 72).