Osmanlı hakimiyetinden uzaklaştırıldıktan sonra barış ve huzurun bir daha uğramadığı başka bir Osmanlı coğrafyası ise Filistin’dir. 16 Ağustos 1913’te Kudüs’ten merkeze gönderilen bir raporda tanıdık bir sorun göze çarpmaktadır. Kudüs Mutasarrıfı Ahmed Macit Bey, konsolosların akla hayale gelmez müdahalelerinden ve özellikle Katolik-Ortodoks çekişmesinden bahsetmektedir. Mutasarrıf, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethinde Rum ruhbanlarına verdiği ahidnâmeyi Osmanlı padişahlarının da devam ettirdiğinden söz açarak bölgede Rumlar lehine devam ettirilen siyasetin tarihi gerekçelerini sunmaktadır. Ona göre bir devletin ırk, din, lisan, servet olmak üzere dört esas kuvveti vardır ve ancak bu dört kuvvet sayesinde hâkimiyet elde edilir. Sonuç olarak XIX. Yüzyıldan itibaren Filistin’de Müslümanlar aleyhine artan Yahudi nüfusu, devletin resmi dili yerine yabancı dillerin konuşulması ve dış müdahaleler Osmanlı’nın bölgede kurduğu hâkimiyet mülkünü yavaş yavaş yıkmaya başlamıştır.
…millet ve memleketlere ırk, lisan, din ve servet kuvvetleriyle te’min-i hâkimiyet olunur. Bunlar zavâbıt-ı ma’neviyedir ki siyaset bu kuvvetlerin muhassalasıdır ve işbu zavâbıt-ı ma’neviye ordu ve donanma gibi vesâit-i maddiyeden akvâdır…