&
loading
ATLA
Tarihin Tanığıyım

Balfour Deklarasyonu ve Filistin’in İşgali

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına yaklaşılan 1917 yılının 2 Ekim günü; Siyonist lider Lord Rostchild’e, İngiltere Dışişleri bakanı James Arthur Balfour’un imzasıyla kısa bir mektup gönderildi.

Daha sonra “Balfour Deklarasyonu” olarak tarihe geçecek olan bu mektup; o sıralarda Osmanlı hakimiyetinde bulunan Filistin topraklarında “Yahudi halkı için milli bir yurt kurulmasını” vaat ediyor ve bunun gerçekleşmesi için İngiliz hükümetinin, desteğini esirgemeyeceğini belirtiyordu. Bununla beraber mektupta her ne kadar Yahudiler haricinde bölgede yaşayan halkın haklarının çiğnenmeyeceğinden bahsedilse de bu, gelecek muhtemel bir Arap ayaklanmasını önlemekten başka amaç gütmeyen bir söylemden ibaretti.

Nitekim devam eden süreçte yaşananlar da bunun bir kanıtıydı. Yayınlandığı tarihten itibaren Balfour Deklarasyonu, Filistinliler için bir felaketin; Yahudiler içinse işgal devletinee giden sürecin başlangıcı oldu. Başka bir deyişle Balfour Deklarasyonu, Filistin topraklarında başlayacak olan işgalin fitilinin ateşlenmesi demekti. Zira Yahudi ulusunun kendi devletini kurabileceği fikri, dönemin süper gücünün verdiği bu destekle gerçeklik kazandı. Deklarasyon, Siyonist harekete büyük bir ivme kazandırdı ve 2 Kasım 1917 tarihinden itibaren artan Yahudi göçleriyle Filistin toprakları parça parça işgale uğradı. Bunun bir sonucu olarak 1917’de Filistin’de %8 olan Yahudi nüfusu oranı, İsrail’in kurulduğu 1948 yılına gelindiğinde %32’ye dayanmıştı.

İsrail Devleti’nin kuruluşuna kadar geçen 30 senelik dönemde İngiliz manda yönetimi, Yahudilere yönelik vaatlerini eksiksiz yerine getirirken toprakların asıl sahibi Filistinlilerin en temel insani haklarını dahi korumaktan aciz kalmıştı. Ayrıca bu hareketiyle İngiltere; bölgede diğer yapılara verdiği toprak sözünün bir benzerini de Yahudilere vermiş oluyordu. Filistinlilerin bu karara tepkisi, manda yönetimi boyunca İngilizlerin yakasını hiç bırakmadı. Zaman içinde Filistinlilerin artan tepkisi, manda yönetimi tarafından kontrol edilemeyecek boyutlara ulaştı. Manda himayesinde Filistinlilere olan saldırılarını daha da arttıran Siyonistler, bölgedeki gerilimin artmasına sebep oldu. Yükselen gerilimin üzerine İngiltere, bölgede Yahudiler lehine kurduğu otoriteyi daha fazla devam ettiremeyeceğini farketti ve uluslararası komisyona devrederek bölgeden fiziki olarak varlığını çekti. Ardında da hala kanayan bir yara ve bitmeyen bir zulüm bıraktı.

67 kelimelik küçük bir mektupla Müslümanların kutsal topraklarına uzanan Siyonist el; o günden beri Filistin’i esir almış durumda.