Kudüs Kapılarının Mimaride Sembolizmi Ve Hikayeleri; Sur Kapıları, Mescid-i Aksa Kapıları, Kubbet’üs Sahra Kapıları
Özet
Bu makale Kudüs’ün kutsallık temsiliyetini mimari perspektiften inceleyerek zihinlerdeki Kutsal Kudüs sembolizmasına yeni bir yorum getirmeyi hedeflemektedir. Bu doğrultuda, mekanlarla kurduğumuz ilişkilerin ilk adımının kapılar olmasından dolayı bu çalışmada Kudüs Kapıları ekseninde bir çalışma yürütülecektir. 3 semavi dinde kutsal görülen şehre cennet tasviri yapılır. Kudüs’teki cennete ulaşabilmek için öncelikle önümüze çıkan kapılardan geçmemiz gerekmektedir. Kudüs’teki en kutsal mekan olan Kubbet’üs-Sahra’ya 3 aşamada kavuşabilmekteyiz. Öncelikle şehrin heybetli ve katı surlarından geçerek zihin dünyamızı bir adım Hakikat’e doğru yumuşatırız. Sonra sırasıyla Mescid-i Aksa Kapıları’ndan ve Kubbet’üs Sahra’nın mavi çinili kapılarından geçerek ruhumuzu Hakikatle buluştururuz. Bu açıdan düşünüldüğünde Kudüs’ün kapılarına Cennet’in Kapıları’ tasviri yapılabilmektedir. Bu çalışmada, öncelikle mimaride kapı sembolizmi üzerine durulacak daha sonra Şehir Kapıları, Mescid-i Aksa Kapıları ve Kubbet’üs Sahra Kapıları hikayeleri ve mimari özellikleriyle ele alınıp kapı sembolizmi çerçevesinde yorumlanacaktır.
Anahtar kelimeler: Şehir Kapıları, Mescid-i Aksa, Kubbet’üs Sahra, Mimaride Sembolizm, Kapı Sembolizmi
- Giriş
Kudüs, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dininin kutsallık atfettiği, dini merkezler arasında yıldız şehir profiline sahip olan kadim bir şehirdir. Onun bu özelliği binlerce yıl çok fazla saldırıya ve yıkıma uğramasına neden olmuştur. Binlerce yıldır kutsallık vasfını taşıyan ve serüveninin farklı milletlerin literatüründen takip edilebildiği bu yegâne şehir, Hz. Davud dönemiyle Yahudilerin dini ve siyasi kimliğini şekillendirmiş; Hristiyanlar’ın Tanrı atfettikleri Hz. İsa (as), bu topraklarda doğmuş ve tebliğ görevini gerçekleştirmiştir. Müslümanların ise ilk kıblesi ve Hz. Muhammed(sav)’in Miraçla semaya yükseldiği topraklar olması cihetiyle önem arz etmektedir. Kadim şehir Kudüs, sırasıyla Tunç ve Demir çağı, Yunan, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Fatımi, Haçlılar, Eyyübi, Memlük ve Osmanlı medeniyetini hafızasında barındıran bir kültür sarmalıdır (Aydınlı, 2020).
- 2. yüzyılda duvarlar ve ana caddeler sisteminden oluşan bir şema ile şehir planlanmıştır. Bu planlama bugünkü Eski Şehir’in temelini oluşturmaktadır. 1860’lara kadar Kudüs sadece bugünkü Eski Şehir’den oluşmaktayken bu tarihten sonra şehir batı ve kuzey yönünde imar faaliyetleriyle genişlemiştir (Arnon, 1992). Eski Kudüs, etrafı surlarla çevrilmiş ve sur içi Müslüman, Hristiyan, Ermeni ve Yahudi mahallesi olarak dört bölüme ayrılmış bir şehirdir(Yılmaz, 2018).
Şehirde, İslam sanatları Emevilerle varlık göstermeye başlayıp daha sonraki devletlerde devam ettirilmiştir. Bu eserler, kullanılan malzeme, taşıdıkları üslup ve estetik özellikleri ile yapıldıkları dönemin güzelliklerini ortaya koymuş ve İslami bir kimlik ortaya koyarak sanat ve mimari en üst noktaya taşınmıştır. 16. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nin yürüttüğü imar faaliyetleri şehrin yaşam kalitesinin artırmıştır. Kudüs’te Kanuni’ye ait kitabelerden iki tanesinde şehri ilk defa imar eden Hz. Süleyman’a atıfla “İkinci Süleyman” olarak bahsedilmektedir. Bu yönüyle bugün Kudüs’teki Osmanlı varlığının büyük çoğunluğu, Kanuni zamanında yapılan imar faaliyetlerine dayanmaktadır (Aydınlı, 2020).
Göksel manada Kudüs, bütün İbrani peygamberlerinin esin kaynağı ve insan eliyle imar edilmeden önce Tanrı’nın yarattığı bir şehirdir (Yıldırım, 2014). Kudüs’te, 3000 yıldır kutsal merkez olarak varlığını sürdüren Mescid-i Aksa, kentin sahip olduğu zengin dinsel-simgesel anlam düzleminin ve bu düzleme yansıyan “kutsal geometrisinin” odak noktasıdır (Türkantoz, 2006). Bu kutsal mekan yer ile gök arasında bağlantılar kurarak derin semboller yüklenir. Nesneler dünyasına bu sembollerin penceresinden bakıldığında, düşünceye başka bir kanal açılır ve ilahi frekanslarla karşılaşma olanağı sağlar (Alodalı, 2015). Öyle ki burası “Cennet” sembolizmini kuşanarak gök ile yer arasındaki köprünün yeryüzündeki kapısı haline dönüşmektedir (Arpacıoğlu, 2006).
- Mimaride Kapı Sembolizmi
Mimari, varlığın bütün yönlerini kucaklayan bir disiplindir.
Turgut Cansever
Mimari, diğer sanat disiplinlerine göre daha güçlü ve etkili bir sahadır. Çünkü; daha temas edilebilir, daha uzun ömürlü, etki alanı daha geniş, anlatım biçimleri daha zengin ve kolayca geniş kitlelere ulaşabilmektedir. Bu durum mimariye çağlar arasında aktarım yapmak gibi bir takım roller üstlendirir. (Alodalı, 2015). Şehirler bünyesinde barındırdığı tarihi, doğası, kültürü ve medeniyeti ile kapsayıcıdır. Dini kimlik taşıyan şehirlerde ise kutsal mekân tezahürünün etkisiyle kapsayıcılık daha da ön plandadır. Farklı medeniyetlerden edindiği birikimler şehirlerin derin tarihinde gizli kalır ve zaman değişse de kimliklerini korurlar. Özellikle antik şehirler zamanın yıpratmasına ruhuyla engel olurlar ve ayakta durmayı başarırlar (Yıldırım, 2014).
Dini kimlikli şehirler dini bilinç oluşturur ve inananlarda kendisine karşı özlem ve sadakat hissettirir. Kişi o şehirde manevi bir haz alır. Şehirler ruhun mekana mekanın ruha sinme yerleridir (Yıldırım, 2014). İnsan bir mabet kurduğunda, onu kutsayarak ona güç ve etkililik atfeder. Bir toprağa yerleştirdiğinde de, orada oturabilmesi için, ona değer ve şekil verir. Bu bir ritüeldir ve ritüelin amacı, hakikatin bir boyutunu ve anlamını gerçekleştirmektir. Burası yaratanın ikamet ettiği yer olur. Yeryüzündeki somut olanla sonsuz sema arasında fiili ve hareketli bir ilişki oluşur, yer ile gök karşılaşır ve birleşirler. Böylelikle somut olanlar, soyutsal derin manalar kazanır (Arpacıoğlu, 2006).
İslâmiyet’in temel prensibi olan Tevhid (birlik), İslam mimarisine de yansır, bütün varlık düzeylerine ait problemleri kapsar ve cevaplandırır (Cansever, 2016). Kudüs de Tevhid inancının merkezidir. Yahudilik ve Hristiyanlık ilk ortaya çıktığında temelinde Tevhid inancı varken daha sonraları bu dinlerde bozulmalar olmuştur. Sonrasında gelen İslam dininin Tevhid’in sembolü olmasıyla Kudüs’teki birlik ruhunu devam ettirmiştir.
Sembolizm
Sembolizm, metafizik yaklaşımların mimariye aktarılmasıdır (Alodalı, 2015). Mana olarak “Taşıyan” demektir. Köken olarak Yunanca’daki symbalon ve Latince’deki symbolus kelimelerinden gelir. Çokluğun yöneldiği ve kendi bütünlüğünü orada bulduğu bir ilişki merkezi kurarak kendinde merkezi bir güç taşır (Arpacıoğlu, 2006). Kudüs, ilahi gücü kendinde toplayan bir odak olmasıyla dünyanın her bir yerinden geleni kendine çekerek dünyadaki çokluğu tek bir ruha dönüştürür.
Mimari, Gök ile Yer arasındaki köprünün yeryüzündeki kapısıdır. Bu fiziki biçim çeşitli yollardan manevi hayatı tazeler, besler, birlik ve bütünlüğü güçlendirir. Bunların hepsi birer kutsal törene dönüşür ve birlikte yapılan ibadetlere kucağını açar. (Arpacıoğlu, 2006)
Mimaride Kapı Yorumlaması
Kapılar, yapıların girişinde kendi kimliğini bulmuş, arkasındaki yaşantılara merak uyandıran ve dışarıdan içerideki dünyaya davet eden önemli köprülerdir. Bir yapıyı ziyaret ettiğimizde öncelikle bizi kapılar karşılar. Bu kapı bizim o yapıyla kurduğumuz mekânsal ilişkinin yansımasıdır. Kapılar ölüm-yaşam, varlık-yokluk veya son-başlangıç gibi döngülerin en belirgin habercileridir (Tali, 2020). Kapılar anlamlandırılırken insan çehresine atıfta bulunulur. Çehre, insan yüzünün en kutsi cihetidir, kapılar da yapıların en kutsi cihetidir. Yapıyı dış dünyaya taktim eden bir vitrindir ve hükümdarlık tacı ile eşdeğer bir misyona sahiptir (Temel, 2020). Mimar A. H. Erktin, EkoYapı dergisindeki bir röportajında kapının etkileşimi simgelediğini anlatmaktadır. Erktin’e göre kapı; insanların birbiriyle ya da doğayla etkileşime geçtiği geçişkenliği sağlayan esnek bir unsurdur. Duvar, kalıcı ve sabit iken kapı bir değişkenlik içindedir. Kapı açık bırakılırsa mekanlar birbirinin içine akar, kapatılırsa tamamen kapalı bir kutu haline dönüşür.
Bab, hem şehirlerin ve kutsal mekanların kapısı, hem de kutsal kitaplarda bölümlerin başlangıcıdır. Birbirini takip eden iki mekan veya bölüm arasındaki geçişte bir sentez vardır. Bab; görkemi, kudreti ve zenginliği vurgular, davetkardır. Hem karşılama hem de uğurlama vazifesi vardır. Bab, gündelik hayattan kutsal mekana girişte, manevi hayata geçişi sağlarken üzerlerindeki simgesel ögelerle anlamını güçlendirmektedir (Arpacıoğlu, 2006).
Kutsal mekanların kapıları heybetli bir duruş sergilemesine rağmen insanın geçtiği açıklık insan ölçeğine uygundur ve onu heybetiyle ezmez. İçeri giren insanlar boyun eğerek geçer. Kutsal mekana saygının ifadesi olan bu durum kutsal olanın yüceliğini hissettirmektedir. Ayrıca kutsal mekan, küçük açıklığıyla insana değer vererek aidiyet duygusunu güçlendirir. Mabedlerde giriş kapıları, en kutsala yönelen bir yolun başlangıcındadır (Arpacıoğlu, 2006).
Hafıza, materyal nesnelerle bağlantılı olduğu için imge ve izlenimler olmadan şekilsiz ve boştur. Tamamen zihinsel olan ve nesnelere bağlanmamış olan hafıza kalıcı olmaz (Mete, 2005). Bu imge ve izlenimlerin somut gerçekliğe döküldüğü mimari de hafıza olarak düşünülebilir. Kudüs özelinde düşünürsek, hem eski şehir kapılarına hem Mescid’i Aksa kapılarına hem de Kubbetü’s-Sahra kapılarına şehrin hafızası diyebiliriz. Çünkü antik çağlardan bugüne kadar gelişen her hadisede kapılar yaşanmışlıkların ilk tanığıdır. Kutsala kavuşturmak gibi bir vasfının olması sebebiyle hafızasında barındırdıkları, kapıların varlığını daha da güçlendirmiştir.
- Kudüs Surları Ve Kapıları
Tarihsel süreç boyunca kentlerin makroformunun oluşması ve daha uzun süre yaşaması için temel ilkelerden biri savunma gereksinimidir. Sur duvarları savunma sisteminde kullanılan yapay eşikler arasında en çok kullanılan düzenlemelerden biridir (Kürkçüoğlu, 2010). Surlar kurulan devletlerin ilk mimarlık ürünleridir (Yılmaz, 2014). Ayrıca surlar yapım teknikleriyle, kitabeleriyle, figürleriyle ve motifleriyle bir kimlik kazanır (Tali, 2020).
Kudüs üzerindeki çekim gücünden dolayı maruz kaldığı saldırılarda defalarca yıkılmış ve yeniden inşa edilmiştir. İlk surlar, yaklaşık M.Ö. 2500’lerde yapılmışken, günümüzdeki surlar 1536-1541 yıllarında Kanuni tarafından yaptırılmıştır. Surların çevresi yaklaşık 4 kilometre, yüksekliği 11-12 metre arasında değişmektedir.(Basît vd., 2018). Hillenbrand (2000), Kanuni’nin surları yaptırmasının çeşitli sebepleri olabileceğini ileri sürmektedir. Birincisi, 13. yüzyılda yıkılan ve yıllarca o halde bırakılan surların yeniden inşası Kutsal Şehir için bir ödüldü. İkincisi, tamamen surlarla çevrili şehirler, eski çağlarda nadir görülen bir şeydi. Üçüncüsü, eski temellerinin üzerine inşa edilen surlar şehri tanımlamış oldu. Dördüncüsü ise İslam’ın üçüncü kutsal şehrinde yapılan bu faaliyet Kanuni’nin dünyada itibarını artırmıştır (Hillenbrand, 2000).
Surların 7 tane kapısı vardır. Herod, Şam ve Yeni Kapı kuzeyde, Aslanlı Kapı doğuda, Siyon ve Mağribe Kapısı güneyde, Yafa Kapısı da batıda bulunur (Arnon, 1992). Bu kapıların altısının üzerlerinde yapım tarihlerini gösteren kitabeleri bulunmaktadır (Aydınlı, 2020). Bu kitabelerden el-Halîl ve Şam Kapısı hariç diğerleri önemli ölçüde tahrip edilmiştir (Erul, 2019). Surların üzerine yerleştirilen kapılar özelliklerine ya da bulundukları yere göre isimlendirilmiştir. Bu kapılar mimari özellikleri açısından düzgün kesme taş işçiliği ve süslemeleri ile dikkat çekmektedir (Aydınlı, 2020). Bazı kaynaklarda Altın Kapı da dahil edilerek toplamda 8 kapı olduğu anlatılmaktadır. Çünkü Altın Kapı, hem şehir surlarının hem de Mescid-i Aksa surlarının kapısıdır. Biz bu çalışmada Altın Kapı’yı Mescid-i Aksa konusuna dahil ederek burada 7 kapıdan bahsedeceğiz.
a. Aslanlı Kapı (Babu’l-Esbat)
1538-1539’da inşa edilen kapı Kavimler Kapısı olarak da bilinir. Surların doğusundaki tek kapıdır ve Müslüman mahallesiyle bağlantılıdır. Birçok ismi vardır. Hz. Meryem’in doğduğu mağaraya yakın olduğu inancıyla “Sitti Meryem Kapısı” ismi verilir. Romalılarca taşlanarak öldürülen Aziz Stephan’ın makamıdır. Bu sebeple Aziz Stephan Kapısı da denir (Uğurluel, 2018). Kapı, sivri kemerden oluşur ve üzerinde kitabesi vardır. Kapının girişi bronzla güçlendirilmiş ahşap iki kanatla örtülmüştür. Kemerin üzerinde düşmana yağ dökmek ve ok atmak amaçlı küçük bir taş burç vardır (Köse, 2017; Necm, 1983).
Kapı kemerinin iki yanında Memlüklü yapısından alınan ikişerden dört adet birbirine bakan simetrik leopar figürü vardır. Halk arasında Aslanlı Kapı olarak bilinmektedir (Uğurluel, 2018). Aslan figürü savaş, zafer, iyinin kötüyü yenmesi, kudret ve kuvvetin sembolüdür (Özkul, 2019). Savunma amaçlı L şeklinde koridorla giriş inşa edilmişti fakat İngilizler genişletmek için bazı yerleri yıkıp sadece kemeri olan bir kapı haline getirmişlerdir. Mescid-i Aksa’ya en yakın sur kapısı olduğu için ziyaretçilerin -özellikle Müslümanların- en iyi bildiği ve sık kullandığı bir kapıdır. Ayrıca Çile Yolu bu kapıdan başladığı için Hristiyanlar bu kapıdan ziyarete başlarlar. Şehri, 1967’deki Altı Gün Savaşları’nda İsrail bu kapıdan ele geçirmiş ve tarihte ilk defa doğudan işgal edilmiştir (Uğurluel, 2018).
b. Sahira Kapısı (Babu’s-Sahira)
Herod Kapısı, Çiçek Kapısı gibi farklı isimleri olan kapı 1537-1538’de inşa edildi. Kapı, surların kuzeyindedir. Cephesi üzerinde çiçek motiflerinden dolayı Çiçek Kapısı denmiştir (Yılmaz, 2018). Fransızlar Herodos veya Madellin Kapısı olarak adlandırdığı bu kapı bir giriş ve kemerden oluşur. Üzerinde kitabesi vardır. Kapıdan girilince Müslüman mahallesine çıkılır. Kapının girişini bakırla güçlendirilmiş ağaçtan iki kanat kapatır. Yine bir havalandırma odası ile havalandırma sağlanır (Köse, 2017; Necm, 1983)
c. Şam Kapısı (Babu’l-Amud)
1537-1538’de inşa edilen kapı Müslüman ve Hristiyanların giriş-çıkış için kullandığı bir kapıdır. Kuzeydedir ve çeşitli isimleri vardır. Şam ve Nablus tarafına baktığı için Yahudiler “Nablus Kapısı” derler. İçerisine İmparator Hadrian zamanında bir direk eklendiği için Direk Kapısı olarak adlandırılır. Fakat direk günümüzde bulunmamaktadır. Dimaşk’a giden kafileler buradan çıkış yaptığı için Dimaşk Kapısı da denir (Basît vd., 2018). Kapı, Mimar Sinan tarafından yapılmıştır ve surların en meşhur kapısıdır. Şehrin doğu ve güney cepheleri vadiler ve hendeklerle çevrili olduğundan bu cephe savunma cephesidir. Bu sebeple korunaklı bir tasarımı vardır. Kapının iki yanında burçlar, üzerinde yağdanlık balkonlar içeri girmeden önce sol altta bir kemer görülür. Roma döneminde yapılan o dönemin sur kapısıdır. Kanuni bu kapının üzerine bugünkü kapıyı yaptırmıştır (Uğurluel, 2018).
Kapı, bir giriş ve kemerden oluşur ve kitâbesi vardır. Kapı girişi, bakırla kuvvetlendirilmiş ağaçtan yapılma iki kanat örtülür. Bir havalandırmaya sahip olan kapının yapılış tarzı askerî mimariyi yansıtır (Köse, 2017; Necm, 1983). Kapı, şehrin iki ana caddesine bağlanılır (Arnon, 1992). Günümüzde kapının önündeki merdivenli yapı 1967 sonrasında İsrail devletinin yaptığı düzenlemenin sonucudur (Yılmaz, 2018). Kapının önü, Osmanlı döneminde hayvan pazarlarının kurulduğu, ticaret kervanlarının konakladığı önemli bir merkezdi. Şehrin en büyük hayvan pazarı buraya kurulmaktaydı (Erul, 2019: 152).
d. Yeni Kapı(Babu’l-Cedid)
Kuzeyde bulunan kapı Hristiyan mahallesiyle bağlantılıdır ve genelde onlar kullanır. Hristiyan hacıların ve o bölgede yaşayanların şehre daha hızlı erişebilmesi için 1887’de II. Abdülhamid tarafından yaptırıldı (Dündar, 2017). Yeni Kapı Kudüs surlarında açılan en son kapıdır ve Il. Abdülhamid tarafından yaptırıldığı için Hamidiye Kapısı olarak da bilinir. Kapı, 1948 Arap – İsrail Savaşı sırasında Ürdün tarafından kapatıldı, 1967 Altı Gün Savaşı’nda Doğu Kudüs İsrail’in eline geçince yeniden açıldı (Yılmaz, 2018).
e. El-Halil Kapısı(Babu’l-Halil)
1538’de inşa edilen kapı surların batısındaki tek kapıdır. Halil şehrine gitmek için de bu kapı kullanıldığı için bu isim verilmektedir. Kapının yönü, Tel Aviv-Yafa şehrine doğrudur ve bu şehir bir liman kentidir. Daha çok gemilerle gelmeyi tercih eden Yahudi ve Hristiyan hacılar bu kapıdan şehre girerler. Bu sebeple Yafa Kapısı da denir (Uğurluel, 2018). Bu kapı da giriş ve büyük bir kemerden oluşur. Kitâbesi vardır. Kapının girişini bakırla güçlendirilmiş ağaçtan iki kanat kapatır. Bir havalandırma odası bulunur. 1866 yılında bu kapı, tamir edilmiştir. Bu kapının iç ve dış tarafındaki hendek doldurulup üzerine askeriye ile belediye arasında paylaştırılmak üzere bina yapılmıştır (Köse, 2017; Ovalıoğlu vd., 2009).
Halil Kapısı’ndan içeri girildiğinde iç taş duvardaki bir kitabede “Lâ ilâhe illallah, Ibrâhim Halîlullah” yani “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz. İbrahim, Allah’ın dostudur.” yazar. Osmnalı üç dinin de Peygamber kabul ettiği Hz. Ibrahim’in adını Kudüs’ün sur duvarına nakşederek adaletini ve hoşgörüsünü sergiler (Dündar, 2017). Kapıdan içeriye girilince görülen iki mezar, şehir duvarlarını yapmış olan iki Osmanlı mimarınındır. Buraya gömülmek kendi arzularıydı ve böylece bu işlek kapının önüne defnedildiler (Erul, 2019)
1898’de II. Wilhelm, ziyaretinde atıyla bu kapıdan girmek istemiş fakat II. Abdülhamid sadece fatihlerin at sırtında girebileceğini ifade ederek burada bir araç yolu açtırarak Wilhelm’in araçla şehre girişini sağlamıştır. Bu kapı aynı zamanda Osmanlı’nın gümrük kontrol, pazara giriş, vergi kapısıdır.(Yılmaz, 2018). Surların savunma cephelerinden birinde olan bu kapıda bir kale vardır. Kapının iç tarafındaki Antik çağlardan kalıntıları olan kalenin son halini Osmanlı yaptırmıştır.(Erul, 2019). Sultan II. Abdülhamid, Filistin’e 7 adet saat kulesi yaptırmıştır. Saat kulesi, Osmanlı’da hakimiyetin sembolüdür. Saat kulelerinden biri de bu kapının yakınındaydı. 1917’de İngilizler şehri bu kapıdan ele geçirdiler. Onlara göre kentin modernleşmesi ve Avrupa’ya daha çok hitap etmesi gerekiyordu. Planlamalarına göre Ortaçağ yapıları korunup şehir batı ve kuzey yönünde gelişmeliydi. Bu kapıdaki saat kulesinin Osmanlı hakimiyetini hissettirmesi ve tarihi dokuya uygun düşmediği gerekçesiyle 1922’de yıkılmıştır, diğer saat kulelerine ise dokunulmamıştır (Murphy, 2015).
f. Davud Kapısı(Babu’n-Nebi Davud)
Nebi Davud ve Sion Kapısı da denilen kapı 1540’ta Siyon tepesi tarafına inşa edildi. Surların güneyindedir. 1967 Altı Gün savaşlarında, İsrail bu kapıyı patlatarak şehre girdiği için üzerinde kurşun izleri vardır. Tamirat yapıldığı halde bu izler bilinçli olarak bırakılmıştır. (Yılmaz, 2018; Aydın, 2019)
Kapının sivri taş kemerden oluşan büyük bir girişi ve kitabesi vardır. Bu kısmın üzerinde küçük bir taş burç bulunur. Giriş, bakırla güçlendirilmiş iki ahşap kapı ile örtülür. Ok atma ve yağ dökme yerleri vardır.
g. Mağribe Kapısı(Babu’l-Meğaribe)
1540’ta yapılan kapı Silvan Kapısı olarak da isimlendirilmektedir. Fransızlar Kamâme Kapısı olarak bilmektedir. Surlardaki diğer kapılarından büyüklük, hacim ve mimârî özellikler bakımından farklılıklar gösteren kapı basit ve büyüklük açısından diğerlerinden daha küçüktür. Kitabesi bulunmaktadır (Köse, 2017; Necm, 1983). Selahaddîn Eyyûbî döneminde Fas ve civarından getirilip Kudüs’e iskan edilen Müslümanların yaşadığı mahalleye açılmasından dolayı, bu şekilde adlandırılmıştır. 1967’de Kudüs’ün İsrail tarafından işgal edilmesinden sonra, Mağriblilerin yaşadığı mahalle yıkılmış, çok sayıda ev ve tarihî eserin yok edilmiş ve böylece Ağlama Duvarı’na Yahudilerin ibadet etmeleri için alan açılmış, mahallenin diğer kısımlarına da Yahudiler yerleştirilmiştir. Günümüzde en çok Yahudiler ve Batılı turistler kullanmaktadır. Aksa’ya ulaşmak için Silvan mahallesinden gelen Müslümanlar, Siyonist İşgal Güçleri’nin usandırıcı kontrollerinden dolayı sık kullanmamaktadır (Esmer, t.y.). Yüzyıllarca şehir çöpleri bu kapıdan tahliye edildiği için bu kapıya Çöp Kapısı da denmektir. Yahudilerin Hz. İsa’yı yakalatmaları sebebiyle Hristiyanların yüzyıllarca çöplerini Ağlama Duvarı civarına döktüklerine dair de bir rivayet vardır (Uğurluel, 2016).
Evliya Çelebi, şehir surlarının taşlarının her birinin büyüklüğünü bir file benzetir (Kahraman, 2011). Burada fil sembolizmiyle surların devasa büyüklüğü anlatılmak istenmiştir. İnsan kendini çok küçük hissettiği o surlar karşısında, bir eşik görür ki o eşikler duvarların arkasındaki dünyaya açılarak insana mekansal akışın yolunu gösterir. Kudüs’ün 7 kapısı, açıldığı konum, taşıdığı mimari üslup, ruhunda taşıdığı hikayeleriyle yol gösterici eşikler olarak sembolleşmişlerdir. Örneğin Aslanlı Kapı gücün sembolü, Şam Kapısı ticari ve sosyal hayatın sembolü, El Halil Kapısı fethin sembolü olmuştur.
- Mescid-i Aksa Kapıları
Mescid-i Aksa, 144 dönümlük dikdörtgen formlu, şehir surlarının doğusunda, etrafı surlarla çevrili ve Zeytindağı’na bakan bir arazidir. İçinde İslam mimarisinin ilk şaheseri Kubbetü’s-Sahra ve birçok önemli eser bulunmaktadır (Uğurluel, 2016). Mescid-i Aksa’daki yapılarda Emevi, Abbasi, Fatimi, Eyyubi, Memlüklü ve Osmanlı dönemlerinin taş ve mermer işçiliği ile süslemeciliği görülmektedir (Aydınlı, 2020). Emeviler İslam sanatının ilk eserlerini inşa etmişlerdir. Memlüklüler ise taş eserleriyle varlıklarını ortaya koymaktadırlar. Fatimilerin Şii öğreti merkezi haline gelen Mescid-i Aksa’nın Sünni eğitim merkezine dönüşmesi için etrafını medreseler ile çevrelemişlerdir. Kapılarının birçoğu da bu medreselerle iç içedir (Yılmaz, 2018).
Mescid-i Aksa’nın surlarının yükseklikleri yer yer değişiklik göstermektedir. Doğu ve güney tarafı yüksek surlarla çevriliyken daha çok kuzey ve batı tarafları Mescid-i Aksa’nın kentle bağlantısını sağlamaktadır (Aydınlı, 2020). Kuzey ve batı surları genellikle Memlüklü medreseleriyle çevrilidir ve Mescid-i Aksa’nın açık kapıları bu cephelerde yer almaktadır. Mescid-i Aksa’nın açık kapıları, surun batı ve kuzey taraflarındaki geniş revaklara nüfuz etmektedir (Bozan, 2018). Toplamda 16 kapı bulunmaktadır. Bunların 10 tanesi açık, 6 tanesi kapalıdır. Kuzeydekiler; Esbat, Hıtta ve Atem Kapısı, batıdakiler; Gavanime, En-Nazır, El-Hadid, Kattain, Mutahhara, Silsile, Sekine ve Meğaribe Kapısı, güneydekiler; Müzdeviç, Sülasi ve Münferid Kapı, doğudakiler ise Tövbe ve Rahmet Kapısı ile Cenazeler Kapısıdır. İçlerinden Sekine, Müzdeviç, Sülasi, Münferid Kapıları ile Tövbe ve Rahmet Kapısı günümüzde kapalı bulunmaktadır.
a. Esbat Kapısı
Esbat, sıbt kelimesinin çoğuludur ve bu isim Hz. Yakub’un on iki oğluna ve onların soyundan gelenlerin oluşturduğu on iki kabileye verilmiştir (Şahin, 1995). Bahsedilen kavimler, Mısır’dan vadedilmiş topraklara gelen İsrailoğullarıdır. İsrailoğulları MÖ. 1000’de Kudüs’ü ele geçirerek bu kapıdan Mescid-i Aksa’ya girmişlerdir. Bu kapı, Mescid-i Aksa avlusunun kuzeydoğu tarafındaki ilk kapıdır. Babü’l-Esbat, Sıbtlar Kapısı ve Kavimler Kapısı diğer isimleridir. Şehir surlarındaki Aslanlı Kapı ile aynı ismi taşır çünkü konumları birbirine yakındır (Uğurluel, 2016). 1213’te yapılmıştır ve birden fazla onarım geçirmiştir. Şimdiki bulunan kapının yapım tarihi 1538’dir. 4 metre yükseklikte ve kemerlidir (TİKA, 2013).
b. Hıtta Kapısı
Esbat Kapısından batıya doğru ilerlendiğinde karşılaşılan ilk kapıdır. Aksa Avlusu’nun kuzey revaklarının bulunduğu taraftadır. Eyyübiler ve Osmanlılar döneminde yenilenen kapının yapım tarihi bilinmemektedir (TİKA, 2013). Kerimiyye ve Evhadiye Medreselerinin arasındaki bu kapıya Günah Kapısı da denir. Musa(as)’ın kavmi yani İsrailoğulları Kudüs önlerine gelir ve Mabed Tepesi’ni gördüklerinde, Allah onların “Het het” (Günah günah) diye haykırmalarını ve tevbe ederek girmelerini ister. Ancak İsrailoğulları bunun yerine “Hitta hitta” (Buğday buğday) diye bağırıp günahlarıyla yüzleşmezler. Bu onlara Allah’ın gazabını getirir. İslamiyetten sonra da bu kapıdan günahların bağışlanacağı inancıyla tövbe edilerek geçilmektedir. Bakara Suresi’nin 58 ve 59. ayetlerinde bu kapıdan ve bu hadiselerden bahsedilir. Günümüzde, gündüzleri Aksa Avlusu’nun çoğu kapısı açıkken akşamları kuzeyde sadece Hıtta Kapısı açık bırakılmaktadır (Uğurluel, 2016).
c. Melik Faysal Kapısı
Hıtta Kapısı’ndan batıya doğru ilerlendiğinde karşılaşılan ilk kapıdır. Kuzey revakların üzerindedir. Eyyübiler zamanında Şerefü’l-Enbiya Mahallesine açıldığı için Şerefü’l-Enbiyâ Kapısı ismi verilmiştir. Kapı Eyyübiler döneminde 1213’de yenilenmiştir (TİKA, 2013). Atem karanlık demektir ve kapı karanlık bir kemere açıldığı için bu ismi almıştır. Memlük Türklerinin yaptırdığı Devadar Hankahı’nın altında bulunduğundan Devadar Kapısı da denir. Bir başka ismi ise Faysal Kapısı’dır. Osmanlı’ya ihanet edip İngilizlerle işbirliği yaparak Irak kralı olan Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal, 1930’da Kudüs’e geldiğinde Mescid-i Aksa’ya girerken bu kapıyı kullanmıştır. Böylece kapıya Kral Faysal Kapısı da denmeye başlanmıştır. Aslında bu durum Memlüklüleri zihinlerden ve mekanlardan silme çabası olan bir İngiliz politikasıdır. Kapı, orijinalinde üç kemerli ve üç gözlüdür. Memlüklüler, Devadar Hankahı’nı yaptırırken sağ ve soldaki kapılar kapatılarak hankaha dahil edilmiştir. Kapının dış tarafında Via Dolarasa (Çile Yolu)’nın duraklarından biri vardır. Yine burada Büyük Selçuklu’ nun Kudüs Muhafızı Artuk Bey’in mezarı vardır. Kapının iç tarafında önünde ise Kanuni’nin yaptırdığı görkemli Karanlık Kapı Sebili vardır (Uğurluel, 2016).
d. Gavanime Kapısı
Aksa’nın kuzey revaklarıyla batı revaklarının kesiştiği noktada Gavanime Minaresi bulunur ve hemen yanında da Gavanime Kapısı vardır. Kuzeyden batı duvarına dönünce karşılaşılan ilk kapıdır. Eyyübiler döneminde bu civarda bulunan Selahiyye Medresesi’nin yöneticisi Şeyh Ganim bin Ali’den ismini almaktadır. Tarihte bu bölge birçok olaya tanıklık etmiştir. Herod, Antonia Kulesi’ni buraya inşa ettirmiştir. Yahudiler isyanlarda buraya sığınmıştır. Hz. İsa’nın kırbaçlanıp yargılanması(Müslümanlara göre Yehuda) ve Aziz Pavlus’un Kudüs’teki son vaazı burada gerçekleşmiştir. Bu açıdan bu bölge Yahudi ve Hristiyanlar için önem arz etmektedir (Uğurluel, 2016). 1308’de yenilenmiştir. 1998’de Yahudi bir yerleşimci tarafından yakılmıştır. Sonrasında Mescid-i Aksa İmar Komitesi tarafından yenilenmiştir (TİKA, 2013).
e. En- Nazır Kapısı
Gavanime Kapısından güneye doğru ilerlerken karşılaşılan ilk kapı olmaktadır. Kudüs Nazırı Bayram Çavuş’un bu bölgede oturması sebebiyle bu ismi almaktadır. Kapı, Osmanlı Kudüs’ünün kalbinin attığı bölgeye açılmaktadır. Çevresinde 16. ve 17. yy Osmanlı’sına ait birçok yapı görülmektedir. Kapının avlu tarafı sade olup basit bir sivri kemerle tamamlanmaktadır. Kapıdan avluya geçiş kubbe ile sağlanmaktadır. Kubbe kasnağı mukarnaslıdır ve kubbenin ortasında altı dilimli ikinci bir kubbe daha bulunarak diğerlerinden farklılaşmaktadır (Uğurluel, 2016). Memlüklüler döneminde 1203’de yenilenen kapı, 4,5 metre yüksekliktedir. Kapının farklı isimleri bulunmaktadır. Çok eski dönemlerde “Mikail Kapısı” , Osmanlı zamanında yakınlarında hapishane olarak inşa edilen bir binadan dolayı “Hapishane Kapısı”; Yüksek İslam Meclisi’ne nispetle “Meclis Kapısı” adları verilmiştir (TİKA, 2013).
f. El-Hadid Kapısı
Demir kapısı olarak da bilinmektedir. Batı revaklarında Nazır Kapısı ile Kattain Kapısı’nın arasında bulunmaktadır. 1354 – 1357 yılları arasında yenilenmiştir. Aragoniye Medresesi’ni kuran, vakfeden ve yenileyen Aragon el-Kamili’ye nispetle “Aragon Kapısı” adı da verilmiştir (TİKA, 2013).
g. Kattanin Kapısı
1336’da Memlüklüler döneminde inşa edilmiştir (TİKA, 2013). Batı duvarında güneye doğru ilerlerken El- Hadid Kapısı’ndan sonra gelmektedir. Kubbet’üs Sahra’ya yakın bir konumdadır. Mescid-i Aksa’nın batı revaklarında bulunmakta ve Kattain(Pamukçular) Çarşısı’na açılmaktadır, ismini de buradan almaktadır. (Erul, 2019). O dönemlerde Hindistan’dan gelen ticaret kervanlarının Kudüs’e getirdiği her türlü kumaş ve ticaret eşyasının satıldığı iki yanında dükkanlar bulunan bir çarşı özelliği göstermektedir. (Basît vd., 2018) İçindeki pamukçu esnafından dolayı bu ismi alan çarşı günümüzde bu özelliğini kaybetmiştir. Yahudiler, Kattain Kapısı’na “Mahkeme Kapısı” demektedirler. Yahudi tarihindeki Sanhedrin meclislerinin burada toplandığına inanılmaktadır. Bu heyetin, davalara bakma, yasama ve birtakım törenleri yönetme gibi görevleri vardır. Bu heyetten Hristiyanlıkta da bahsedilmektedir. Hz. İsa’ nın yargılanma sürecinde, Havari Petrus ve Hz.Yahya hakkında hükümler verilmiştir. Hz. İsa’ nın Hristiyanlığı yayma sürecinde, ona inananların artması bu heyettekileri harekete geçirmiş ve Romalıların Hz. İsa’yı cezalandırması için mücadele etmişlerdir. Avlunun diğer kapıları dışarıyı kutsal alana bağlarken bu kapı, bir çarşıyı kutsal alana bağlamasıyla ve mimari özellikleriyle diğerlerinden farklılık göstermektedir (Uğurluel, 2016). Kapının Mescid-i Aksa’ya bakan tarafı Taç Kapı mahiyetindedir. Saçak kısmındaki sivri kemer kırmızı taşlarla süslüdür. Saçaktan giriş açıklığına doğru bir yarım kubbe ve büyük mukarnaslarla bezeli kavsarası vardır. Giriş açıklığının üzerinde siyah taşlarla süslü 3 dilimli kemer bulunmaktadır.
h. Mutahhara Kapısı
Mutahhara kelimesinin sözlük anlamı “temizlenmiş-arınmış” demektir. Batı revaklarında Kattanin Kapısı’ndan sonra gelmekte ve Kubbet’üs Sahra’ya yakın bir konumdadır. Mescid-i Aksa’nın kapıları arasında Eski Şehir’in sokaklarına veya caddelerine çıkışı olmayan tek kapıdır. Kapı, abdesthaneye açılır ve adını bu abdesthaneden almaktadır. (TİKA, 2013). Kapı yüksekliği 3,5 metredir. 1193’te Eyyübiler döneminde inşa edilmiş ve yine Eyyübiler döneminde 1261’de yenilenmiştir. İslami Vakıflar Daire Başkanlığı 1982 ve 2010’da restore etmiştir. Kapı, Osmanlı Medreselerine ve tarihi binalarda yaşayan ailelerin evlerine çıkmaktadır (Esmer, t.y.)
ı. Silsile Kapısı
Zincir Kapısı olarak da bilinmektedir. Eyyübiler döneminde inşa edilmiştir. Avlunun batı revaklarında güneye doğru ilerlerken Mutahhara Kapısı’ndan sonra gelmektedir. (TİKA, 2013). İsmini kenarlarındaki zincir motifli sütunlardan almaktadır. Kapının yaygın bir ismi de Mahkeme Kapısı’dır. Kapının yanındaki Tenkiziyye Medresesi yıllarca mahkeme binası olarak kullanıldığından bu isim verilmiştir. Evliya Çelebi, Kudüs ziyaretini anlatırken bu kapıdan Mahkeme Kapısı olarak bahsetmiştir. Yine bu kapının olduğu yerde Hz. Davud döneminde bir kubbenin altında bir adalet zincirinin asılı olduğu ve Davud Peygamber’in davalara burada baktığına inanılmakta, bu sebeple de Davud Kapısı denmektedir. Uzun yıllar Mescid-i Aksa’ nın ana giriş kapısı olarak kullanılan kapı, şehrin en gözde caddelerinden olan Silsile Caddesi’ne açılmaktadır. Bu cadde üzerinde tarihi medreseler, türbeler ve kütüphaneler gibi önemli yapılar bulunmaktadır. Kapının yanındaki Tenkiziyye Medresesi’nin ana girişi de Silsile Kapısı’nın içindendir (Uğurluel, 2016). Kapının üzerinde bir de 1329’da inşa edilmiş Silsile Kapısı Minaresi bulunmaktadır. Bu minare Ağlama Duvarı’na baktığı için Yahudileri koruma gerekçesiyle Siyonist İşgal Güçleri’nin kontrolü altına alınmıştır. Ayrıca bu İşgal Güçleri 1969’da Mescid-i Aksa’yı kontrol edebilmek için medreseyi de polis merkezine dönüştürmüşlerdir (Aydınlı, 2020)
i. Sekine Kapısı
Kapının inşası ve yenilenmesi Eyyübiler döneminde yapılmıştır. “Sihirbazlar Kapısı” ve “Davut Kapısı” bilinen diğer isimleridir. Mescid-i Aksa avlusunun ana kapılarından biridir. Silsile Kapısıyla bitişiktir ve günümüzde kapalıdır. Üzerinde iç içe girmiş nakışlı taşlar bulunan ahşap iki kanatlı büyük bir kapıdır. Bu kanatlar kapatıldığında kanatların birinin üzerinde bir kişinin girebileceği büyüklükte küçük bir kapı yer almaktadır (Aydınlı, 2020).
j. Meğaribe Kapısı (Bâbu’l-Mağâribe)
Faslılar Kapısı olarak da bilinir. Batı revakların güneyinde Yahudi mahallesinde yer almaktadır. Memlüklülere ait olan 3,5 metre yüksekliğindeki kapı, 1313’de, yakınındaki Meğaribe mahallesi inşa edildikten sonra yapılmıştır (Esmer, t.y.) Bu kapı, Müslümanların Burak Duvarı, Yahudilerin ise Ağlama Duvarı olarak isimlendirdiği duvara yakındır. II. Mabed’in kalıntısı olması sebebiyle Yahudiler bu duvarın şehre bakan tarafını ibadet mekanı olarak kullanmaktadır. Müslümanlar için kıymetli olmasının sebebi ise Miraç hadisesinde Hz. Muhammed(sav)’in Burak adlı bineğini bu duvarın avlu tarafına bağlamasıdır. Bu yüzden Burak Kapısı da bir başka ismidir. Kapı, Eyyübiler döneminde Ağlama Duvarı’nın kenarına kurulan Meğaribe mahallesinden ismini almaktadır. Bu mahalle 1967’de Siyonist İşgal Güçleri tarafından Yahudilerin ibadet ve toplanma ihtiyacını karşılayan geniş alanlar oluşturmak için yıkılmıştır (Aydınlı, 2020). 1967’den sonra kapının kontrolü İsrail’in eline geçmiştir ve Aksa’ya baskın yapılacağında bu kapı kullanılmaktadır. İsrail askerlerinin nöbet tuttuğu kapı, Yahudi ve Hristiyanlara açıkken Müslümanlara kapatılmıştır (Esmer, t.y.).
k. Müzdeviç Kapısı
Günümüzde kapalı olan kapı Mescid-i Aksa’nın güneybatısındadır. Avlunun dış tarafındaki Emevi saraylarına bakar ve Kıble Mescidi’nin minberinin tam altındadır. Miraçta Hz. Muhammed(sav)’in Mescid-i Aksa’ya buradan girdiğine dair bir rivayetten Nebi Kapısı olarak adlandırılmıştır. Kapı iki kemerli olduğu için İkili Kapı ismini almaktadır. Geniş ve yüksekçe bir kapıdır. Bu kapıdan girildikten sonra uzun bir koridor yürünüp yukarı çıkıldığında Kıble Mescidi’ne ulaşılmaktadır. Dış tarafı caddeye baktığı için Selahaddin Eyyübi güvenlik sebebiyle kapattırmıştır. Kapı kapandıktan sonra koridor mescide dönüştürülmüş ve “Kadim Aksa” ismini almıştır. Tarihte Mescid-i Aksa’yı aydınlatan kandilerin zeytinyağları buradaki kuyuda depolanmaktaydı (Esmer, t.y.). Kapının mimari özellikleri Herod dönemine ait olduğu göstermektedir. Herod bu kapıyı protokol girişi olarak kullanmaktaydı (Uğurluel, 2016).
l. Sülasi Kapısı
Mescid-i Aksa’nın güneydeki surların ortasında, Müzdeviç Kapısının doğusunda bulunmaktadır. 1034’de Fatımiler tarafından inşa edilmiştir. Yahudiler bu kapıların II. Mabed’in kalıntılarından biri olduğunu ileri sürdükleri için “Hâlide Kapısı” olarak adlandırmaktadırlar (TİKA, 2013). Kapı Mescid-i Aksa’nın dış tarafındaki Emevi saraylarına bakmaktadır. Müselles Kapısı olarak da bilinmektedir. Tarihçiler ve seyyahlar ise Meryem Mihrap Kapısı olarak adlandırmaktadır. Kapı yan yana üç kemerden oluştuğu için “Üçlü Kapı” bilinen başka bir ismidir. Dış tarafı caddeye baktığı için Selahaddin Eyyübi tarafından güvenlik sebebiyle kapatılmıştır ve kapalı alan mescide dönüştürülmüştür. Kapı günümüzde kapalıdır (Esmer, t.y.). Emeviler saraylarını Mescid- i Aksa’nın güneyinin dış tarafına inşa ettirmişlerdir. Herod’un protokol girişi olarak kullandığı Müzdeviç ve Sülasi Kapısını Emeviler de aynı amaçla kullanmak istemiştir. Fakat bir depremle sarayları yıkıldığı için bu arzuları yerine gelememiştir (Uğurluel, 2016).
m. Münferid Kapı
Mescid-i Aksa’nın güneydoğu köşesindeki Mervan Mescidi’nin içerisinde bulunmaktadır. Tek bir kemerden oluştuğu için Münferid(Tekli) Kapı ismi verilmiştir. 1996’da Mervan Mescidi ibadete açılınca bu kapının iç tarafı da ahşap bir mihrapla kapatılmıştır. Günümüzde de kapalı vaziyettedir (Esmer, t.y.)
1099’da Haçlılar Kudüs’ü işgal ettiğinde Mervan Mescidi’ne atlarını koymuşlardır. Bu sebeple Yahudiler ve Haçlılar buraya “Süleyman Ahırları” demiştir. Eski kaynaklarda yer alan güney duvarından doğu duvarına doğru bir At Kapısı’nın olduğu ifadesi, Tekli Kapı’nın o dönemlerde atların giriş ve çıkışı için kullanıldığına kanaat getirmektedir. Roma imparatoru buraya Hz. Meryem’e ithafen bir bazilika ve Hristiyan hacılar için bir konaklama binası inşa etmiştir. Hatıratlarda ziyaret edenlerin bu bazilika civarındaki At Kapısını kullandıkları anlatılmaktadır (Uğurluel, 2016).
n. Tövbe ve Rahmet Kapısı
Kutsal Kaya’ya en yakın kapıdır. Bu ismi Müslümanlar kullanmaktadır. Mescid-i Aksa’nın surlarının doğusunda bulunan 11,5 metre yükseklikte ve yan yana iki kemerli kapıdır. Biri Tövbe Kapısı”, biri de “Rahmet Kapısı’dır”. Hz. Davud(as)’ın bu kapıda tövbe ettiği ve affedildiği inanışından dolayı bu ismi taşımaktadır. Kapının dış tarafında Müslüman Mezarlığı vardır. Kapıya, Mescid-i Aksa avlusu tarafından bir binanın içinden erişilmektedir. Burası, İmam Gazali’ nin bir dönem burada kaldığı, ders okuttuğu ve “İhyâ-i Ulûmi’d-Dîn” adlı eserini yazdığı yapıdır (TİKA, 2013). Hristiyanlar bu kapıya “Altın Kapı”, Yahudiler ise “Doğu ya da Nikanor Kapısı” demektedir. Bu kapı Yahudilere göre, I. Mabed veya II. Mabed döneminden kalmaktadır. Onların bekledikleri Mesih geldiğinde Zeytin Dağı’ na inip Altın Kapı’dan içeri girecek, Kutsal Kaya’ nın üzerindeki tahtına oturacak ve böylece “Cennetin Krallığı” başlayacaktır. Bazı Yahudiler de ibadetlerine ve Mesih’in girişine engel olmak için Müslümanların kapattığına inanmaktadırlar. Hristiyanlarda da bu kapıdan girecek bir Mesih inancı vardır. Kapının üzerinde Erken Hristiyanlık dönemine ait süslemeler, çelenk formlu söveler, akantus yapraklı sütunlar vardır. Altın Kapı’yı, Eyyübiler güvenlik gerekçesiyle bir daha açılmamak üzere kapıyı ördürmüştür. Selahaddin Eyyübi’den sonraki dönemde Şehir Surları yıkıldığında Altın Kapı’ya dokunulmamıştır. Osmanlı yeni sur sistemini Altın Kapı’ya adapte ederek uygulamıştır (Uğurluel, 2016).
o. Cenazeler Kapısı
Mescid-i Aksa’nın doğu surlarında Altın Kapı’a yakın kapalı bir kapıdır. Dış tarafı Müslüman Mezarlığına açılmaktadır. 2,35 metre yükseklikte, 1,7 metre genişliktedir. Emevilere ait olan kapı o dönemlerde cenazeleri mezarlığa taşınmak için kullanılmaktaydı (Esmer, t.y.)
Mescid-i Aksa kapılarının birçoğu mimari olarak benzerlik gösterse de her biri hafızasında barındırdıklarıyla farklılaşmaktadır. Kimi heybetiyle, kimi açıldığı geniş caddelerle, kimi sadeliğiyle, kimi bulunduğu mahallesiyle, kimi nüfuz ettiği medreselerle, kimi de antik kalıntılarıyla kendini dünyaya sunmaktadır. Uğurluel (2016), aksa avlusunun içinde Allah’ a yakın olma noktaları olan halvethaneler ve medreseler bulunurken avlunun dış kenarlarında konaklama yapılarının yer aldığını anlatır. Bu durumda kutsal odağa, kapılardan aşama aşama geçip bir adım daha yaklaşırken mimari yapılar da taşıdığı kimliklerle zihin dünyasındaki kutsallık algısını güçlendirerek yer ile gök arasındaki köprünün kapısı olma görevini yerine getirmiş olmaktadır.
- Kubbet’üs Sahra Kapıları
Kubbet’üs-Sahra, şehrin en yüksek tepelerinden biri üzerinde yükselerek, görkemli altın kubbesiyle, kente üçüncü boyutta egemen olmuş ve güçlü bir görsel odağa dönüşmüştür. Bir zamanlar, Süleyman Mabedi’nin yükseldiği platforma 7. yüzyıl sonlarında Emevîlerin yaptırdığı yapı, bu tapınakla özdeşmiş ve toplumsal bellekte Kudüs’ün “simgesi” haline gelmiştir. Bunun etkisiyle Avrupa sanatında tasvirlere de konu olmuştur (Türkantoz, 2006) 7.yüzyıl sonlarında Emeviler tarafından içerisindeki kutsal kayanın üzerine yaptırılan yapı, sanat tarihinin en önemli yapıtlarındandır ve şehirdeki diğer dinlere ait yapılar karşısında İslam’ın azametinin göstermektedir (Aydınlı, 2020). Kubbetü’s-Sahra, Mescid-i Aksa’nın ortalarında üç metre yüksekliğindeki bir platforma inşa edilmiştir. Buraya dört taraftan geniş taş merdivenlerle erişilmektedir. Sütunlu zarif kemerler altında bulunan bu merdivenler dört cepheden Kubbet’üs Sahra’nın kapılarını karşılamaktadır. Bu yapı sekizgen planlı olup dış kısmının alt tarafı mermer ve üst kısım rengârenk zarif çinilerle süslü ve üzerinde Kur’an ayetleri yazmaktadır (Bozan, 2018). 8 cephede çinilerle süslü kemerli nişler yer alıp bunların köşelere gelenleri sağır bırakılmış, ortadakiler pencere olarak açılmıştır (Bozkurt, 2002). Bu pencereler renkli vitraylarla süslüdür. Kapılar, bulunduğu cephelerde kemerli nişlerin tam ortasında yer almaktadır. Ana yönlere açılmış, 2.80 metre genişliğinde ve 4.30 metre yüksekliğine sahip kapılar dört tanedir (Bozkurt, 2002).
- Bâbü’l-cenne
Kuzeydedir. Cennet ya da Sur Kapısı da denmektedir. Kapıdan girilince kubbeyi destekleyen sütunlar arasında yan yana 7 küçük mihrap vardır. Bunların cennetin yedi kapısını ve ya Hz. Peygamber(sav)’in miraçta her birine uğradığı yedi kat semayı sembolize ettiği söylenmektedir (Erul, 2019).
- Babü’s-Silsile
Kubbet’üs-Sahra’nın yanındaki Silsile(Zincir) Kubbesi’nin olduğu doğu cephesinde bulunmaktadır. Nebi Davud ya da İsrafil Kapısı da denmektedir.
- Babu’l-Kıble
Güneydedir. Kıble Kapısı da denmektedir.
- Babü’l-Garb
Batıda olduğu için Batı Kapısı da denmektedir.
Kapılardan galeriye erişilmektedir. Bu yapıda daireyi ayakta tutan sütunların 2.5° ile 3° derece arasında eğimli olması hasebiyle bir kimse yapının içine bu kapıların hangisinden girerse girsin yapının içini geniş bir açı ile görebilmektedir (TİKA, 2013). Kapıların dört ana yöne açılmasıyla bina sembolik olarak dünyanın merkezine oturmuş olmaktadır. Altın zemin üzerine mozaikle süslenmiş kubbenin kasnağından dökülen ışık, kayayı aydınlatmakta ve Kaya, kasnağı destekleyen dört fil ayağı ve on iki sütunla insanı tavafa çağırmaktadır (Sümer, t.y.). Kapıların dışında, antik özelliklerde bitkisel süslemeli mermer sütunlarla destekli, çinilerle süslenmiş tonozlu saçak bulunmaktadır. Ayrıca Kıble Kapısındaki saçak iki yanına doğru üçer mermer sütunla desteklenerek cepheye paralel olarak uzatılmıştır (Aydınlı, 2020). Kapı lentolarının alt yüzündeki bakır ve bronz levhalar, çökertme tekniğinde yapılmış, helezonlar, daire şekilleri, üzüm salkımları, asma yapraklarından ve kengerlerden oluşan kompozisyonlarla süslenmiştir (Dündar, 2017; Çam, 1997). Bitkisel motif, insanla doğa arasındaki bir ilişkinin simgesidir. Her doğal motifli kompozisyon simgeseldir. Bu simge, bir inançtan, bir destandan, mitolojiden ya da bir hikayeden gelir (Kuban, 2003). Geç Antik Dönem, Erken Bizans ve İran sanatlarının uyumlu bir şekilde uygulanması, tezyinatta Bizans, İran ve Arap desenlerinin harmanlanması ve Kanuni döneminde Türk çinileriyle süslenmesiyle güzellik ve heybet açısından üstün vasıflar taşımaktadır (Bozkurt, 2002).
Semayı, gökyüzünü simgeleyen mavinin tonlarındaki çinilerle kaplı bu kapılar cennet tasvirinin en güçlü simgesidir.
- Sonuç
Bu çalışmada Kudüs, kapılar ekseninde ele alınarak mimari bir çerçevede sembolizm kavramı üzerinden yorumlanmaya çalışılmıştır. Gerekli alanlarda literatür çalışması yapılmış daha sonra yeni bir senteze dönüştürülmüştür. Sembolizmin güçlü olduğu bu şehrin kapılarını anlatırken aslında her kapının bir hikayesi olduğu anlaşılmıştır. Genel perspektiften bakıldığında kullanım amaçları aynı olsa da özele indirgendiğinde hepsinin kendine has özelliklerinin olduğu anlaşılmaktadır. Onları birbirinden ayrı kılan, geçmişten aldıkları ruhla beslenerek sahip oldukları vasıflardır. Şehri Kutsallık açısından yorumladığımızda 3 din için cennet tasviri yapılır. Kapılar ise “Cennetin Kapıları” rolüne bürünür. İslam mimarisindeki merkeze yani tekliğe ulaşma anlayışına atıf yaptığımız zaman şehrin sur kapılarından Kubbetü’s-Sahra ‘ya doğru bir yönelim olduğu görülmektedir. En dışta bulunan şehir kapıları cennete ulaşmakta ilk basamaktır. Sonra Mescid-i Aksa kapılarından geçerek bir adım daha yaklaşırız. Kubbetü’s-Sahra kapıları ise Cennete ulaşmanın son basamağıdır. Kubbetü’s-Sahra Kapıları’nın süslemeleri göz önüne alındığında merkeze yaklaştıkça kapılardaki süslemelerin artarak cennet tasvirinin güçlendiği anlaşılmaktadır. Şehrin sahip olduğu bu kimlik günümüzde yaşadığı işgalden dolayı zarar görmektedir. Kapıya sahip olamazsan şehre de sahip olamazsın yorumuyla ilk zararı da hep kapılar görmüştür. Siyonizm işgalinden sonra kapılardaki sembolizm evrilmeye başlamıştır. Bu duruma Davud ve Şam Kapısı örnek verilebilir. İsrail’in şehri ele geçirdiği Davud Kapısı, üzerindeki kurşun izleriyle hafızasına yeni bir yaşanmışlık eklemiştir. Şam Kapısı, sosyal ve ticari hayatın sembolü iken son zamanlarda direnişin sembolü olmuştur.
Yine Mescid-i Aksa avlusundaki olaylar ve yapılan kazılar da şehre verilen zararı artırmaktadır.
Bu çalışmada son olarak şunu belirtmek gerekir ki kapıların sembolizmi üzerinde durulduğu ve tüm kapılara bütüncül açıdan bakıldığı için mimari detaylara çok fazla yer verilememiştir. Bu konuda Türkçe kaynaklar da ksıtlıdır. Bundan sonraki çalışmalarda bunun üzerinde durulup bu alandaki literatürün Türkçe olarak genişletilmesinin faydalı olacağını umuyorum.
KAYNAKÇA
Kitaplar
Aydın, E. (2019). Arz-ı mukaddes kudüs. Çığır Yayınları.
Aydınlı, O. (Ed.) (2020). Huzur bekleyen şehir kudüs. İlim Yayma Vakfı Yayınları.
Basît, M. İ., Kîk, S. S., Muhîbiş, G. M. ve Mustafa, H. Z. (2018). Kudüs tarihi (3.baskı). Nida Yayıncılık.
Cansever, T. (2016). İslamda şehir ve mimari. Timaş Yayınları.
Erul, B. (2019). Kudüs ve aksâ (2. Baskı). Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
Hillenbrand, R. (2000). Introduction: Structure, style, and context in the monuments of ottoman jerusalem. Ottoman Jerusalem: The Living City içinde. (1517-1917. ss.).
Kahraman, S. A. (2011). Evliya çelebi seyahatnamesi (günümüz türkçesiyle) “9.kitap 2.cilt”(1.baskı). Yapı Kredi Yayınları.
Kuban, D. (2003). Divriği mucizesi (3.baskı). Yapı Kredi Yayınları.
Uğurluel, T. (2016). Arzın kapısı kudüs(1.baskı). Timaş Yayınları.
Uğurluel, T. (2018). Dinlerin başkenti kudüs eski şehir. İnkılap Kitabevi.
Yılmaz, A. (2018). Kudüs rehberi (3.baskı).
Makaleler
Arnon, A. (1992). The quarters of jerusalem in the ottoman period. Middle Eastern Studies, 28(1), 1-65. http://dx.doi.org/10.1080/00263209208700889
Arpacıoğlu, B. (2006). Cami sembolizmi üzerine bir deneme. Yeni Yüksektepe Dergisi, (53).
Bozan, O. (2018). Harem-i Şerîf-i kudsî hakkında filistin meclisi a’lâ-i şer’i-i islâmisinin 1923 tarihli beyannâmesi. Journal of Islamicjerusalem Studies, 18(1), 17-34. https://doi.org/10.31456/beytulmakdis.397401
Dündar, A. (2017) Kubbet’üs- Sahra. Vakıf ve Toplum, (5).
Erktin, A. H. (2017). Kapıyı mimarlara sorduk, Ekoyapı Dergisi. https://www.ekoyapidergisi.org/kapiyi-mimarlara-sorduk
Güzel, E. ve Sevin, N. A. (2019). 19. yüzyıl ingiliz gezgin-sanatçılarının gravürlerinde “kudüs”. Social Sciences, 14(6), 3131-3155. 10.29228/TurkishStudies.39680
Köse, F. B. (2017). Osmanlı dönemi kudüs’ ünde mimari çalışmaları. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (29), 27-47.
Kürkçüoğlu, İ. E. (2010). İdeal arayışında bir dönüm noktası: yıldız şehirler. İdealkent, 1(1), 78-95. https://dergipark.org.tr/en/pub/idealkent/issue/36617/416843
Murphy, M. (2015). The british in jerusalem 1917-1920. The Imagined City. http://www.mwme.eu/essays/index.html
Özkul, K. (2019). Anadolu Selçuklu Dönem Taş işlemeciliğinde Aslan Figürü. 3. Uluslararası Sanat ve Estetik Sempozyumu, 551-560.
Sağlam, T. (2020). İslam mimarisinin sembolik anlatıları üzerine bir deneme. Uluslararası Disiplinlerarası ve Kültürlerarası Sanat, 5(10), 251-279.
Sümer, N. 11 ve 13. Yüzyılları Arasında Kudüs’ te Dinsel Çoğulculuğun Sembolleri Olarak Ağlama Duvarı, Kutsal Kabir Kilisesi ve Kubbetüs Sahra.
Tali, Ş. (2020). Kayseri’de çatal kapılar ve anlamları üzerine. Düşünen Şehir, (13).
Türkantoz, K. (2006). Kent kimliğinin oluşumunda kutsal merkezin yeri: islam dönemi kudüs’ünde harem-i şerif örneği. Tasarım +Kuram Dergisi, 3(4), 60-70. DOI:10.23835/tasarimkuram.240783
Yıldırım, M. (2014). Kutsal mekân algısı bağlamında şehir kimliği ve din. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23(1), 133-142. https://dergipark.org.tr/en/pub/cusosbil/issue/32277/35324
Yılmaz, İ. (2014). Bursa sur kapıları ve taht-ı kale kapısı rekonstrüksiyonu. Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 15(26), 87-105. https://doi.org/10.21550/sosbilder.269531
Tezler
Alodalı, A. N. (2015). Mimarlıkta sembolizm: Kutsal’ın mimariyle buluşması ve kabe örneği (Tez No. 410685) [Yüksek lisans tezi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi]. YÖK Tez Merkezi. https://hdl.handle.net/11352/2238
Mete. R. (2005). Yahudi, hristiyan ve müslüman sanatlarında kudüs simgesi (Tez No. 176048) [Yüksek lisans tezi, İstanbul Üniversitesi] YÖK Tez Merkezi.
Rapor
TİKA. (2013). Mescid-i aksa rehberi(haremi şerif).
İnternet siteleri
Bozkurt, N. (2002). TDV İslâm Ansiklopedisi. Erişim tarihi: 31 Ağustos 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/kubbetus-sahre
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – Cenazeler Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021.
https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=4&item=25
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – El Mathara Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021.
https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=3&item=18#prettyPhoto
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – El Müfred Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021.
https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=4&item=23
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – El Müzdeveç Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021.
https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=4&item=21#prettyPhoto
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – El Sülasi Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021.
https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=4&item=22
Esmer, M. Mescid-i Aksa Arşivi – Megaribe Kapısı. Erişim tarihi 31 Ağustos 2021. https://mescidiaksaarsivi.com/icerik.asp?cat=3&item=20
Şahin, M. S. (1995). TDV İslâm Ansiklopedisi. Erişim tarihi: 31 Ağustos 2021. https://islamansiklopedisi.org.tr/esbat