&
loading
ATLA
Mescid-i Aksa’ya Yönelik Saldırılar

Filistin Sinemasının Tarihsel Evreleri Üzerine

FİLİSTİN SİNEMASI NOTLARI
• Filistin sineması kaynaklarına göre 1935 yılında Prens Suud’un Yafa ve Kudüs ziyareti İbrahim Hasan Sirhan tarafından kayıt altına alınması ilk belgesel film olarak kabul edilmektedir.

• Filistin sineması, çeşitli kaynaklardan ve anılardan hareketle dört döneme ayrılmıştır. Bu dönemlerin başlangıç ve bitişini gösteren yıllar kesin sınırlarla çizilemez. Filistin sinemasında Nakba’yı da içerisine alan ilk dönem başlangıç dönemidir. Bu dönem birçok Filistinlinin yaşadığı toprakları terk etmek zorunda bırakıldığı 1935 ile 1948 yıllarını kapsamaktadır. Bu döneme ait kaynaklar genellikle dönemin sinema yapımını başlatan ya da sinema yapımına dâhil olan kişilerin tanıklıklarından elde edilmiştir.

• “Sessizlik Çağı” olarak nitelendirilen 1948-1967 yılları, Filistin sinemasının ikinci dönemini oluşturmaktadır. Bu dönemde de yine ilk dönemde olduğu gibi yeterli kaynakların olmamasından doğan sıkıntılardan dolayı basın duyurularından, kişisel hatıralardan ve çeşitli belgelerden yararlanılmıştır.

• 1968-1982 yılları arası Filistin sinemasının üçüncü dönemini kapsamaktadır. Bu dönem öncesinde yaşanan olaylar neticesinde birçok Filistinli yapımcı İsrail’in hem Gazze Şeridi’ni hem de Batı Şeria’yı işgal etmesiyle sürgünde film yapımını gerçekleştirmişlerdir. Ayrıca bu dönemde çeşitli film enstitüleri ve Filistin Filmleri Bölümü gibi önemli film kurumları faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştır. Ancak bu dönemde Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Kültür Departmanı ve birkaç grup faaliyetlerine devam etmiştir.

• Filistin sinemasının son bölümü olan dördüncü dönemi ise 1980 yılından başlayarak günümüze kadar devam etmektedir. Bu son dönem sineması genellikle daha bireysel girişimlerin ön planda olduğu dönem olmuştur. Filistin’de yaşayan ya da sürgünde olan Filistin yönetmelerin bireysel girişimlerinin meydana getirdiği sinema ile film yapma arzuları bu dönemi karakterize etmiştir. Herhangi bir kurumsal desteğin olmaması Filistinli yönetmenleri zorlamış olsa da kendi finans kaynaklarını bulmak zorunda kalmışlardır. Ancak bu süreçte bağımsız ve özgün birçok film çekilmiştir. Uluslararası alanda tanınan, başarılı ve saygın filmler üretilmiştir. Bu dönemde üretilen filmlerde; farklı bakış açıları, film anlayışları, ifade tarzları ve ideolojik duruşların yoğunlaştığı görülmektedir. Ayrıca üretim araçlarında değişiklikler de gözlenir. Bu anlamda dördüncü dönem daha çok bireysel film yapımcılarının korkusuz ve maceracı girişimleriyle tanımlanmaktır.

BİRİNCİ BAŞLANGIÇ DÖNEMİ
• Yirminci yüzyılın başlarında Lumiere kardeşlerin sinema merakı tüm dünyada olduğu gibi Filistin’de de hissedilmeye başlamıştır. Lumiere kardeşlerin 1896 yılında Filistin’de çekmiş olduğu “The Holy Land” filminin ardından Filistin’de sinema çalışmaları başlamıştır.

• Dolayısıyla çeşitli haber ve belgesel filmde Filistinliler yoksulluk çeken, gariban ve geri kalmış bir toplum olarak gösterilir. Bunun aksine Yahudi toplumu ise kültürü ve sanatı bu coğrafyaya getirmekten sorumlu kabul edilir.

• Bunun sebeplerinden biri de dünyayı hızlı bir şekilde etkisi altına alan sinemanın Filistinliler tarafından umursanmamasıdır. Muhtemel başka bir sebebi ise batıdan gelen sinemanın Filistin toplumunun ahlakını bozan bir icat olduğunu düşünmeleridir.

• Diğer Arap toplumlarında olduğu gibi Filistin de 1920 yıllarında sinema ile tanışmıştır. 1930 yıllarının başından itibaren özellikle Filistin’in önemli şehirlerinde sinema salonları açılıp halka hizmet vermeye başlanır. Sinema salonlarının yaygınlaşmasından hemen önce 1929 yıllarında ise hükümet; gösterilen filmler ile halkın yozlaştırıldığı ve ahlaksızlığın yaygınlaştırıldığı düşüncesi ile yeni bir sinema yasası çıkararak filmlere sansür getirir. Bu süreçte medyanın diğer kolları olan radyolar, gazeteler, yazarlar, şairler ve şarkıcılar gözetilip sıkça ziyaret edilirken sinema ve çağdaş filmler tamamen görmezden gelinmiştir.

• Sinema Filistin’e yirminci yüzyılın başlarında girmesine rağmen yaygınlaşmamasının sebeplerinden biri de sinemanın Filistin toplumuna giriş şeklidir. Genellikle sinema salonlarında izletilen filmler Mısır yapımı filmlerdir. Bu filmlerin büyük çoğunluğunu müzikal filmler, komedi filmleri ve muhafazakâr toplum olan Filistin halkının karşı çıktığı aşk filmleri içerir. Dolayısıyla sinema halkın değerlerine karşı bir yapı olarak gösterilmiştir. Bu sebeple halk sinemaya karşı mesafeli durur. Bu tarz filmlerin sansürlenmesi veya yasaklanması için sık sık yetkililere başvurularda bulunulur.

• Filistin sinemasının 1970’lerin sonlarına kadar çeşitli Filistin örgütlerinin ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün desteği ve etkisi altında üretilen filmlerden doğduğu zannedilmektedir. Ancak Iraklı yönetmen Kassam Hawal’in Şatila mülteci kampındaki Filistinli İbrahim Hassan Sirhan’ı tanımasıyla birlikte bu gerçek değişmiştir. İbrahim Hassan Sirhan 1948 yılından önce de sinemanın varlığını Filistin’de görmek mümkün olduğunu söylemiştir. Kassam Hawal tarafından paylaşılan Sirhan’a ait anılarla birlikte bu bilgi doğrulanmıştır. Paylaşılan anılarda İbrahim Hassan Sirhan’a ait belgesel filmin ortaya çıktığı görülmüştür.
• Hasan Sirhan’a ait bu belgesel, 1935 yılında Tel Aviv’den 50 dinara satın aldığı manuel kamera ile Kral Suud’un Yafa ve Kudüs gezisini içerir. Bu belgesel ile Filistin sinemasının kapılarını aralayan Sirhan, 1948 öncesi Filistin sinemasının kurucuları olarak kabul edilmiştir
• Sinema, Filistin’de her geçen gün ivmesini arttırır. Bir taraftan film ve belgesel çekimleri artarken diğer taraftan Filistin sinemasının merkezi durumuna gelen Yafa’da 1940 yılında El Hamra adlı sinema salonu açılır. İbrahim Hassan Sirhan ile Jamal Al-Aspha batıda gelişen ve büyüyen sinemanın Filistinliler tarafından da üretilebileceğine inanarak birlikte Filistinlilerin film çekebileceklerini göstermek ve kanıtlamak adına 45 dakikalık “Gerçekleşen Rüyalar” adlı filmlerini çekerler.
• 1948 öncesinde sinema alanında çalışmalar yapan isimlerden biri de Muhammed Salih Kayalı’dır. Kendisi de fotoğraf stüdyosu sahibi olan Kayalı, bu alanda eğitim almak ve çalışmalar yapmak üzerine İtalya’ya gider. Aldığı eğitimler sonunda Filistin’e döner (Masalha, 2019, s. 19). Filistin’de bulunan Arap Birliği temsilcileri Kayalı’yı Filistin sorunuyla alakalı film çekmesi için görevlendirir. Film çekmeye başlayan Kayalı, 1948 savaşının başlamasıyla filmini tamamlayamaz. Filmini Filistin’de tamamlayamayınca Kahire’ye giderek çalışmalarını orada devam ettirir. Baskı ve bombaların başlamasıyla birlikte ülkeyi terk etmek zorunda kalan sadece Muhammed Salih Kayalı değildir. Onun gibi fotoğraf ve sinemaya ilgi duyan bu alanda çalışmalar yapan birçok kişi ülkesinden ayrılmak zorunda kalır (Alawadhi, 2012, s. 58). Savaşla birlikte İsrail Özgürlük Savaşçıları ve Ulusal Askeri Örgütleri tarafından birçok yer bombalanır. Askeri müdahaleler ve baskıların ardından Sirhan ve arkadaşları Yafa’dan kaçarken filmleri ve tüm materyalleri geride bırakmak zorunda kalırlar. Böylelikle 1948 öncesinde çekilen filmlerde bombalardan nasibini almış olur ve bu nedenle günümüzde incelenebilecek çok az film bulunmaktadır.

İKİNCİ DÖNEM: SESSİZLİK DÖNEMİ (1948-1967)
• Savaşın kendisini fiilen gösterdiği bu dönem, birkaç film haricinde neredeyse hiç film
çekilemediği için “sessizlik dönemi” olarak tanımlanır. 1948’de İsrail’in Filistin topraklarını işgal etmesi sonucunda yaşanan olayları Filistinliler ve bölgede yaşayan Araplar Nakba (felaket) olarak adlandırır. Bu olay sonrasında Filistin toplumu; sosyal, kültürel ve politik anlamda varlığında mutlak bir sessizlik hâkim olur. Özellikle kıyı şehirleri başta olmakla birlikte birçok şehirde yaşam belirtileri neredeyse görülmez hale gelir. Yüzlerce ev boşaltılır. Mahalleler ve köyler yok edilir. Hem ulusal bir trajedi hem de kişisel anlamda yaşananlar sonucunda Filistin halkının sürgün ve felakete maruz kalması onlar üzerinde bir tür travma etkisi yaratır.

• Sessizlik dönemi içerisinde çeşitli şairler ve yazarlar için bir hareketlilik gözlenirken sinema sahasında böyle bir çabanın varlığından bahsedilmez. Hâlihazırda var olan ve işleyen bir yapının düzeninin bozulması ve yerinden edilmesi de film üretmeyi zorlaştırmıştır. Sürgün edilmiş bir halkın film üretmesi için altyapı oluşturması, sermaye bulması, profesyonel ekip oluşturması ve aynı kapasite ile film üretmesi imkansıza yakındır. Bu dönemin sonlarına doğru toparlanmaya çalışan Filistinliler ve film yapımcıları birkaç film üretmenin üstüne çıkamaz.

 

• Bu dönemin sonlarına doğru harekete geçmişlerdir. Üretilen filmlerin büyük çoğunluğunun içeriğini direniş, işgal ve şehitler oluşturur
• Bu dönem Filistinliler için gösterime girmeyen sessiz sinema gibidir. Yaşananlar Filistin halkında unutulmayacak izler bırakmıştır. Sinema başta olmak üzere sosyal ve kültürel bir çöküşün yaşandığı bir dönem olmuştur. Filistinli yönetmenlerden biri olan Sulafa Mirsal, Nakba esnasında İsrail askerleri tarafından şehit edilen kişileri fotoğraflamış, bu hareketliliğin devamında ise Filistin sinemasında etkin olan Mustafa Abu-Ali başta olmak üzere Salah Abu Hannoud ve Hani Johariya gibi isimlerin Nakba esnasında çektikleri görüntülerden oluşan belgesel meydana gelmiştir.

Üçüncü Dönem: Sürgünde Sinema (1968-1982)
• Üçüncü dönem, Arap toplumunun travmatik hadiselerinden bir olan 1967 savaşının ardından İsrail devletine karşı Arap devletlerinin yenilgisiyle başlar. Savaşın kaybedilmesiyle beraber bu savaş yeni bir devrim anlayışını da berberinde getirir.

• Bu dönem savaşla beraber başlaması sebebiyle devrimci dönem olarak adlandırılır. Üçüncü dönemin en belirgin özelliklerinden biri de belirli bir siyasi kesime veya direniş örgütlerine bağlı kalınarak filmler üretilmesidir. Direniş örgütleri şüphesiz genel anlamda medyanın özelde de sinemanın propaganda aracı olmasının farkındadırlar.

• Sinemayı bir devrim aracı olarak kullandıklarından dolayı sinemaya karşı gösterilen önem büyüktür. Bu dönemde sinemaya karşı ortak bir bakış açısı mevcuttur. “Sinematik Hareket” kendisini toplumun savaş şeklinde yürütülen mücadelenin birleşik bir parçası olarak görür.

• Filistin sinemasının üçüncü dönemi, işgal altındaki Filistin topraklarında somut hiçbir sinemasal çalışma yapılmaksızın tamamen sürgünde meydana gelir.

• Direniş örgütlerinin bünyesinde üretilen filmlere genel anlamda bakılırsa film üretmekteki amaçları; Siyonist düşmanlığı, devrimi anlatmak, Arap-Siyonist çatışmasının çağdaş ve tarihsel boyutuna vurgulamayı amaçlamak olarak sıralanabilir. Bu dönemin öncüleri olarak Sulafa Jadallah, Hani Jawhariya ve Mustafa Abu Ali sayılabilirler.

• 1970 yılında çıkan olaylar neticesinde yaşananlar “Kara Eylül” olarak adlandırılır. Muhammed Abu Ali’nin de film ekibi FKÖ’nün diğer üyeleri gibi Lübnan’a geçmek zorunda kalır. Yaşanan “Kara Eylül” hadisesinden sonra film birimi Abu Ali önderliğinde savaş sırasında çekilmiş görüntüler ile “Kara Eylül” olayını betimlemek için belgesel çekmeye karar verir.

• Üçüncü dönem Filistin sinemasına etki eden farklı bir unsur da batılı ve devrimci film yapımcılarıyla olan bağlantılardır. Hollywood tarzı film anlayışının, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda hizmet etmesi ve sömürgecilerin menfaatlerine destek sağladığı düşüncesinden dolayı devrimci yönetmenler tarafından karşı bir sinema anlayışı şekillenmiş, yeni bir sinema dili oluşturmak için arayışa girmişlerdir. Fransız Yeni Dalgası bu arayışın bir ürünüdür. Godard ise bu yönetmelerin başında gelir. 1968 yılında Ürdün’e gelen Godard, buradaki Filistin üslerini ziyaret ederek, Hani Johariya, Abu Ali ve arkadaşlarıyla görüşür. Buradaki mülteci kamplarından ve devrimci askerlerin üslerini gezerek kamera kaydeder. Bu materyalleri daha sonra 1970 yılında yapmış olduğu “Here and in Other Places (Burada ve Diğer Yerlerde) filminde kullanır. Gelişmekte olan ülkelerin devrimci yönetmenleriyle aynı özelliklere sahip film üretme anlayışları Filistin film yapımındaki ifade biçimini etkilemiştir ve Filistin özelinde farklı bir ifade biçimini ortaya çıkarmaya teşvik etmiştir.

• Sinema dünyada kitleleri değiştirip dönüştürebilen bir araç olarak kullanılmasına rağmen Filistin’de etkin bir araç olarak kullanılamamıştır. Filistin sinemasının yeteri kadar gelişmemesi, yeterli teknik ekipman bulunamaması ve tecrübesizlik bunun nedenlerinden birkaçıdır. Ülkedeki liderlerin sinemaya vermiş olduğu önem de sinemanın gelişiminde etkilidir. Çünkü direniş örgütlerinin vermiş olduğu mücadelede silahların sesi tüm sesleri bastırmalı, bütün sinema ve belgesel filmleri geride bırakmalı ve geriye kalan kültürel direnişten ve mücadeleden daha baskın olmalıdır. İste bu tutum ve bakış açısı direniş örgütlerinin gölgesinde olan sinemanın daha verimli kullanılmasının önüne geçtiğinin göstergesidir.

• Filistinli liderler, verilen mücadeleyi dünya kamuoyuna duyurulmasında sinemayı etkin bir şekilde kullanamamışlardır. Sinemaya gerekli finans kaynağını sağlayamayan liderler düşük bütçelerle belgesel filmlere kaynak sağlamışlardır. Belgesel filme sinemadan daha çok önem verdikleri için filmde lider gezilerinin, mülteci kamplarının, iç savaşların, hava saldırılarının, İsrail kuvvetlerinin işgallerinin, kültürel olayların ve siyasi kongrelerin yer almasını istemişlerdir. Filistin arşivinin hammaddesini oluşturan bu belgeler aynı zamanda Filistin belgesellerinin de yapı taşını oluşturur.

• Üçüncü dönemin sonlarına doğru Lübnan’daki film laboratuvarının çalışmamasından dolayı Beyrut’ta bir film laboratuvarı kurulur. Bu laboratuvar 1980 yılında etkin bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Ancak 1982 yılında İsrail tarafından Beyrut’un işgal edilmesi ve FKÖ’nün Beyrut’tan ayrılması esnasında film laboratuvarı imha edilir.
• Üçüncü dönem Filistin filmlerinin içeriğine bakıldığında genellikle savaşçıların görüntülerini, militan tarzı anlatım, sivil görgü tanıkları, askeri ve siyasi liderlerle çekilen röportajalar, yıkım ve bombalamaların görüntülerini içerir. Sinema dilini sade anlaşılır bir tarzdadır. Özellikle üçüncü dönemin başlarında filmlerin birçoğunda haber verme amaçlı bir dil belirgindir.

• Filmleri mekânsal anlamda geniş bir çerçeve ile sınıflandıracak olursak bu dönemde Lübnan ve mülteci kamplarında, İsrail sınırları içerisinde, Gazze Şeridi’nde ve Batı Şeria sınırları içerisinde yaşanan olaylar ele alınmıştır. Bu tarz filmlerin en tanınmışları, 1973 yılında çekilen “Gazze’deki İşgalden Sahneler” belgeseli, 1978 yılında çekilen “Dünya Günü” belgeseli, 1978 yılında çekilen “Kuşatma Günlüğü” belgeseli ve 1982 yılında çekilen “Dikenli Telin Vatanı” belgeselidir.

• 1982 yılında FKÖ’nün Lübnan’daki yapılanmasını engellemek için İsrail Lübnan’ı işgal eder. Bunun üzerine FKÖ, Yemen, Cezayir ve Tunus gibi ülkelere tahliye edilir. İşgaller esnasında film endüstrisi, sinema birimleri ve çeşitli kurumlar işlevini yitirir. Tunus’a yerleşen örgüt üyeleri kendi aralarında film üretmeye devam eder. FKÖ’nün ses getirecek filmlerinin bazıları burada çekilmiştir.

• FKÖ ve diğer Filistinli direniş örgütlerinin arşivlerinde Filistin’e dair belgelenen çok fazla işlenmemiş ham görüntüler bulunup, yetiştirilen örgüt elemanları tarafından tarih ve tür gibi sınıflandırmalar ile tasniflenerek arşivlenmiştir. Filistinlilere ait zengin ve düzenli bir arşivin bulunması, yönetmenlerin belgesel yapımında işlerini kolaylaştırmıştır. Örgütlerin bünyesindeki film birimlerince çektikleri belgesel ve film görüntülerinin dışında Filistin’e yakın ülkelerinin, Batılı film yapımcı ve yönetmelerinin filmlerinin de bir kısmı arşivde bulunmaktadır. Toplamda yüze yakın filmlerin hem kopyaları hem de orijinallerini bulunmaktadır. Ayrıca Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki yabancı film ve televizyon ajansları da dâhil olmak üzere yabancı ajansların 1948 yılından önce çekmiş oldukları ham görüntüler de arşivde bulunmaktadır.

Dördüncü Dönem: Eve Dönüş Sinema (1980’den Günümüze)
• Filistin mücadelesi ve direnişinin zirvesini yaşadığı bu yıllarda ekonomik ve milli mücadele içinde olan toplum, sinemayı gündeminin dışında tutar. Filistin sinemasının farklı bir evreye dönüşmesiyle birlikte bu direniş ve mücadelenin adeta görselleşmiş bir silahı haline gelir. Bunun farkında olan Filistinli yönetmenler filmlerine finansman bulmakta zorluk çekmelerinden dolayı düşük bütçelerle de olsa film yapmaya devam ederler. Uzun yıllar işgal altında kalan Filistin yoksulluk, alt yapı yetersizliği ve işsizlik gibi ilgilenmesi gereken daha önemli konuların olması sebebiyle her zaman olduğu gibi bu dönemde de sinema, Filistin mücadelesi ve direnişinin gölgesinde kalmıştır. Öyle görülüyor ki yakın gelecekte Filistin yönetiminin öncelikleri değişmeyecektir.

• Filistin sinemasını dördüncü dönemi 1980 yıllarının başlarında Celile’deki Nasıra şehrinde doğup büyüyen Michel Khleifi’nin on yıldır kaldığı Belçika’nın Brüksel kentinden bu topraklara tekrar dönemsiyle başlar. Bu dönemin diğer belli başlı yönetmenleri ise; Hany Abu-Assad, Rashid Masharawi, Nizar Hassan, Ali Nassar, Annemarie Jacir, Mai Masri ve Elia Suleiman’dır. Oluşturdukları sinema anlayışına, “Bağımsız Sinema”, “Bireysel Sinema”, “Devrim Sonrası Sinema” ve “İşgal edilen Topraklardan Filistin sineması” gibi farklı başlıklar altında atıfta bulunulmaktadır. Dönemin bu öncü yönetmenleri, Filistin yapım şirketlerinin veya Filistinli kamu kurumlarının desteği olmadan bireysel çabalarıyla film üretme girişimlerinin sonucunda oluşan filmler bir taraftan ilerleme kaydederken diğer bir taraftan da uluslararası beğeni toplar. Ayrıca bu yönetmenler dünyanın farklı ülkelerinde ve farklı kurumlarında sinema ile ilgili teknik ve akademik eğitimler de almışlardır. Aynı zamanda sahada kendilerini bu alanda geliştirmişlerdir.

• Filistin’de film çekmek demek diğer ülkelere göre iki kat belki daha fazla çaba göstermek demektir. Filistin sinemasında bireysel girişimler ve gayretler ön plandadır. Bu anlamda Filistin film yapımcılarının çalışma serüvenleri tahmin edilemeyecek şekilde uzun sürebilir. Üstelik bu filmler 15-20 dakikalık olsalar bile serüven uzayabilir. Dönem içinde çekilen bütün filmler çok düşük bütçelerle çekilmiştir. Öyle ki Filistin’de bir filmin maliyeti Avrupa’daki tam bütçeli bir filmin yarısına denk gelir. Buna rağmen düşük bütçelerle, yerel teknik ekipmanlarla, küçük kameralarla filmler çekilmiş, hatta bütçesizlikten dolayı yönetmenlerin kendi filmlerinde rol almak zorunda kalmıştır. Sonuç olarak bu dönem içerisinde 1980 ile 2003 yıllarını kapsayan zaman diliminde birkaç düzine belgesel ile beraber yalnız on iki uzun metrajlı film üretilmiştir.

• Bir endüstri olarak Filistin sinemasının olmaması bu dönem yönetmenlerinin daha fazla film üretememelerinin sebeplerinden biridir. Filistin’de aktif çalışan ve faaliyet alanı sunan bir film yapım endüstrisine ihtiyaç vardır. Filistinli yönetmenler film üretmek istedikleri zaman genel olarak yabancı ekiplerle çalışmak durumunda kalmışlardır. Kendi ülkelerinde imkânların yetersiz olması veya bir başka ifade ile işgalci devlet İsrail tarafından sansür ve baskı uygulanması sebebiyle video prodüksiyon ve post prodüksiyon aşamaları için bile yabancı şirketlerle çalışmak zorunda kalmışlardır. Bu da hem maliyeti arttırır hem de film yapım süresini uzatır.

• Dördüncü dönem yönetmenleri filmlerine ulusal bir kaynak bulamadığı için dünyanın farklı ülkelerinden kaynak bulmanın yollarını ararlar. Örneğin Michel Khleifi, Belçika başta olmak üzere; Fransa, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerden kaynak sağlayarak filmlerini çeker. Hany Ebu-Assad ve Rashid Masharawi de filmleri için gerekli kaynağı Hollanda’dan bulur. Elia Suleiman ise İngiltere, Amerika ve Fransa gibi ülkelerden finansman bulan yönetmenlerden bazılarıdır. Dünyanın çeşitli ülkelerinden filmleri için kaynak bulan bu yönetmenler arasında İsrail’den de destek alanlar vardır. Bu mali kaynak ile filmlerini çeken Elia Suleiman ve Rashid Masharawi gibi yönetmenler bundan dolayı farklı Arap ülkelerinden eleştiriler almıştır. Bunun yanı sıra çok az filmde Filistin kaynaklarından yararlanılmıştır. Sadece bir Filistin filmi Arap ülkelerinin mali desteği ile çekilir. Körfez devletlerinin finanse ettiği Filistin Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle 2003 yılında üretilen ve Hany Ebu-Assad’ın yönettiği “Rana’nın Düğünü” filmi çekilmiştir.

• Filistin sinemasının önüne çıkan bir diğer engel de izleyicisine yani Filistin toplumuna erişmenin zorluğudur. 1970 yıllarının sonuna doğru işgallerin, baskıların ve güvenlik sorunlarının artması sonucu Gazze Şeridi ile Batı Şeria’daki Filistin topraklarında birbiri ardına sinema salonları faaliyetleri durdurur ve hatta kapanmak zorunda kalır. Sinema salonları kapatılmamış olsa bile yine de İsrail, Filistin filmlerinin Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da gösterilmemesi engeller çıkaracaktır. Bu sansürler sadece sinema alanında değil birçok sanat dallarında uygulanmıştır. İsrail, tarafından Filistin milliyetçiliğini ifade eden görsel ve işitsel anlamda düzenlenen kültürel ve sanatsal olaylar kışkırtma eylemi olarak algılanmıştır. Herhangi bir etkinlik için özel izinlerin alınması gerekir. Ancak neredeyse alınacak tüm izinler reddedilir.

• Filistin sinemasında, Bağımsız Sinema veya Bireysel Sinema olarak tanımlanan dördüncü dönemde birçok siyasi sorunlar, baskılar ve kısıtlamalar yaşanmıştır. Yine bu dönem içerisinde birinci ve ikinci intifada gibi direniş ve mücadele gösterileri de gerçekleşmiştir. Bütün bu olaylarla birlikte bu dönemde Filistin toprakları başta olmak üzere komşu ülkelerde de film üretmek oldukça zorlaşmıştır. Tüm bunlara rağmen Filistinli film yapımcıları ve yönetmenler Filistin’de yaşanan olayları, savaşın yansımalarını ve direnişi Filistin kimliğini merkeze alarak sinema aracılığıyla tüm dünyaya duyurmayı kendilerine hedef edinmişlerdir.

Bu yazı YÖK sisteminde yer alan ve yazarı Eyüp Koçaslan’ın yazdığı “FİLİSTİN-İSRAİL ARASINDAKİ SAVAŞIN FİLİSTİN SİNEMASINDAKİ TEMSİLİ” tezinden alınmıştır.